Dünyanın önemi şehirleri kentlerini planlar. Yüz yılı planlayan kentler var. Bodrum böyle bir planlama anlayışına sahip değil. Böyle bir anlayışı yok dolasıyla bir karambol içinde çarpık kentleşmeyi yaşıyor. Kim düzenleyecek bunu bakanlık kim düzenleyecek yerel idare. Bu ikisi arasında koordineli bir biçimde olur. Bu planlama Bodrum’un geleceğinin planlaması gerekirken bu yapılmadı. Bu yapılmayınca önüne gelen istediği yere istediği şeyi yaptı. Var olan hukuk uygulanmış olsaydı Bodrum bugüne gelmezdi.
Arazilerin kıymetlenmesi buradaki vatandaşlar çileden çıkartı, daha doğrusu yoldan çıkarttı. Artık araziyle, toprak ile olan ilişkilerini kesmeye başladı insanlar. Buradaki insanlar iş birliğine razıydılar. Bu iş birliği sıradan bir işbirliği olmadı. Zaten belediyede örgütlenmiş bir çıkar grubu vardı. Zabıtadan tutup fen işlerine, imardan tutup tepedeki insanın da dahil olduğu bir organize işleyişinin olduğu dönemden geçtik. Geçmişte bu insanlar temiz eller diye bir yargılamadan geçse de sonuç alınamadı. Burada bir iş birliği var. Bu iş birliğini diyorum sermaye grubu, yerel halk ve bürokrasi arasında gerçekleşti. Süreç böyle ilerledi, bir iş ortaklığı, bir suç ortaklığı yapıldı.
Bodrum artık geri dönülmez noktada. Bodrum’da var olan alanlar kamusal veya ormanlardan oluşmaktadır. Bu alanlar da hazine arazisidir. Hiçbir şey yapılmamış boş, özel arazi kalmadı. Bodrumda. Peki nereye gidecek? Bence vilayet olmaya doğru gidiyor. Ama bu vilayet olma yeniden o idari sınırların da belirleneceği şekilde muhtemelen Gökova’ya doğru uzayacak. Bu süreç kıyıların tamamen istila edildiği süreç demektir. Özellikle bu alanlarda kalan arazilerin toplandığını da hepimiz biliyoruz. Rus sermayesinin, Katar emirlerinin bu alanlarda yatırımları mevcut. Bu alanları alanların hepsi ülke düzeyinde tanımış isimlere ait. ‘Bu süreç nereye gidiyor?’ diye soracak olursanız. Bu süreç hukuksuzca kazanç elde etmiş büyük sermayenin küresel sermaye ile birlikte Bodrum’u bir vilayete çevirme sürecine doğru gidiyor. Bodrum Yarım Adasını Gökova’yı da içine alacak şekilde bir şehirleşmeye doğru gidiyor. Bu süreç önlenmez bir hale gelmiş durumda.
“GE"GENEKSEL AKDENİZ MİMARİSİ UNUTULDU”
Artık bir Bodrum’un doğasından, Bodrum’un mimarisinde söz etmek imkânsız. Zaten gördüğünüz gibi yeni projeler bir kutu gibi. Geleneksel Akdeniz Mimarisi unutuldu artık. Oysa bu mimari saygıyı hak ediyor. Yapılan tüm projeler geleneksel mimariye uymayan bir yapıda. Yoğun yapılaşma ise birlikte Bodrum Mimarisi karakteristik özelliğini yitirdi.
Mega projeler için ortak özellik hukuk tanımıyor olmaları. Artık biz projelerin hukuksuzluğunu tespit ettikten sonra Ankara’dan birileri gelip ‘Sen hukuksuzsun, ÇED’in iptal edildi, bu projeyi yapamazsın, yapmak istiyorsan, şunu vereceksin bunu vereceksin’ söyleminde bulunuyorlar. Yani hukuksuzluğu ranta çevirmiş durumda bürokrasi. Biz hukukçular, eğri, büğrü, yanlış projelere karşı mücadele başlatıp kazanırken bir an da kendimizi birilerinin oyunu içinde bulabiliyoruz. Yani bir anda bu güçlere katkı sağlıyormuşuz gibi algılanıyor. Örneğin; Salih bezici projesinde yıkım oldu. Proje birilerinin fazlaca ilgisini çekti. Mevcut bürokrasi de enteresan ilişkiler içindeymiş. Yıkımlar sonrası Paris’te bürokrasi ile birileri bu adamın tepesine çökülmüş ve proje elinden alınmak istenmiş.
“UYUŞTURUCUN EN ÇOK TÜKETİLDİĞİ MERKEZ HALİNE DÖNÜŞÜYORUZ”
Bodrum hukuksuzluğa kurban oluyor. Çarpık kentleşmenin getirdiği bir sonuç olarak, memleketin kirli sermayesi, karanlık sermayesi buralarda oteller yapılmak suretiyle yatırımlara dönüştürülüyor. Bodrum yarım adasına artık karanlık kirli güçler var. Bunları kovsanız da gitmezler. Dolasıyla Bodrum’un ilerdeki söz sahipleri, seçim tahin edicileri efendileri bu karanlık güçler olacak. Bu süreç o yöne doğru gidiyor. Ve bu düzenin, büyük sermayenin çarkına herkesi girecek.
Yalıkavak Marina Türkiye’nin esrar ve eroin merkezi olduğunu gelen itiraflarla öğreniyoruz. Bu ne demektir. Çarpış bir kentleşme ile birlikte uyuşturucun en çok tüketildiği merkez haline dönüşüyoruz. Çarpık kentleşme ve suç örgütlerinin varlığı Bodrum’daki sosyal ve kentsel dokuyu bozmuştur. Bu yerel insanların sosyal ve kültürel hayatları bozuldu.
Ben Ahmet Aras ve yönetimini destekliyorum. Bodrum’un liyakatsiz insanlarca yönetilmesinden bıktık. Dolaysıyla koruma dilli kullanan, ‘ekosistem’ diyen ‘çevre’ diyen ‘başak bir Bodrum’ dilli kullanan tek başkan Ahmet Aras oldu. Aras, bu anlamda bu ferahlatıcı bir durumda lakin kadrosu yetersiz ve gücü yetmez. Ahmet Aras, başkan olarak emir verdiği halde yerine getirmeyen bir yapı var belediyede. Alt kadro Aras’ın sözünü dinlemiyor. Daha yeni bir arkadaşımın kendi sitesinde yasadığı olan benim için unutulmaz. 250 kişilik bir yapı 100 tanesini buraya koy 1400 tanesi kaldır at. ‘İktidarlar geçici, biz kalıcıyız’ diyen bir yapı var. Bu böyle olmaz radikal bir dönüşüm söz konusu olmalı bence. Bundan sonraki belediye başkanı Bodrumlu olmasın. Hukuktan taviz vermeyecek sermayeye kuyruk salamayacak duruşu sağlam yarım adanın var olan kültürel mirasını korumaya kararlı bir idareci veya bir belediye yönetimi oluşturmak lazım.