Bodrum tarihinin en karanlık dönemini yaşıyor. Barlar sokağının adım atmanın olası olmadığı sezonlarını yaşadık. Arkadaki yürüyebilmek için, önünde yürüyenin adımını takip ederdi. Şimdilerde ise temmuz, ağustos kavurucu akşamlarında ben oralarda koşuyorum, idman yapıyorum.
Buradan turizm değerlendirmesi yapmayacağım elbette. Ama ülkeyi yönettiği düşünülen iktidarın ele başı, “Nerden nereye” lafını çok etti ya. Kim derdi ki; barlar sokağında dükkanlar yakılacak, kanlar akacak. Bunların hayal bile edilemeyeceği o zamanlarda, bizler siyah-beyaz TRT ekranındaki Baba filminde; Marlon Brando, Al Pacino izleyip, “bu kurgulara inan var mı” diye merak ederdik. Nereden bilecektik ki; bu kadim toprakların böylesi uğursuz bir mevsime evrileceğini. Rahmetli babam karakolun komutanıydı o vakitler. Anımsadığım kız kaçırma vakaları olurdu. Babamda; “Gençler bir kez sevmiş birbirlerini” ezber cümleleri ile aileleri barıştırmaya giderdi. Bir cezaevi vardı (Ki halen bina olarak durur). 12 tutuklu ve mahkum kapasiteli idi. Sonraları benim uğrak yerim oldu, o zamanların Arif Pansiyon’u. Rahmetli Arif amcada o zamanların baş gardiyanı idi. Demir kapılı, kör pencereli mekan da adını ondan almıştı. Şimdi Bodrum’u 1000 misafiri ağılayabilecek mapushanesi var. Nerden nereye? Arif Pansiyon’dan, Mumcular S Tipi Cezaevi’ne…
Neyse cezaevi muhabbeti sıkıcı geldi bana da… Deniz kenarına inelim. İnelim de, nasıl olacak? İşgal altında. Hani kamusal alandı? İşin beter tarafı kamusal alanı kamu adına korumakla mükellef kamusal merci de, kamusal alan işgalcisi. Kültür Ve Turizm Bakanlığı Tesisleri icat olundu son zamanlarda. Bodrumlu sayılan otelci Kültür Ve Turizm Bakanı o mekanlardan birisinde soda içti mi acep? Soda mideye iyi gelebilir. Hazmı kolaylaştırabilir. Olanları hangi soda hazmettirebilir? Bu ayrı bir mevzu. Rahmetli Demirel çok kullanırdı, “Ananı öpen kadı, kimi kime şikayet edeceksin” ritüelini. Belki de bu sebeptendir. Yüzlerce duruşmamın hiç birisinde adalet dilenmedim. O, “Adalet Mülkün Temelidir” yazılı binanın soğuk duvarları içerisinde herkes görevini yapıyordu. Aldığım hiçbir hükümde ne iddianame hazırlayan savcıya, ne de hükmü veren hakime kızdım. Sonuçta ekmek parası ve emir kulu vaziyetleri. Sadece üzüldüm kendileri adına. “Eşlerine, çocuklarının başlarına o ellerle mi dokunuyorlar” diye düşünmekten alıkoyamadım sadece kendimi. Onların ki de kötü bir hayat. Bodrumlu Heredot; “Hukuk her şeyin kralıdır” demişti. O duruşmalarımda onunla hem şehri olmaktan hep onur duydum. CHP Genel Başkanı onların İstanbul’da olanlarından mühim sayılan birisini istifaya davet etti. Bence Özel haksızlık yaptı. Onun istese dahi kendi iradesi ile istifa edebileceğini, pardon affını isteyebileceğini sanmıyorum.
AKP’nin lideri bir ara; “İstanbul’a ihanet ettik” demişti. Peki ya Bodrum’a! İhanet devam ediyor mu? Ediyorsa hangi boyutta? Yüzleşme şansım olmadı ama ekrandan her görüşümde, usuma Nazım’ın; “Hiçbir korkuya benzemez, vatanını satanın korkusu” dizelerini getiren zatın doğrudan imzaları ile neler oldu bu Halikarnassos topraklarında? Şaklabanlar da Heredot isminden rahatsızlık duymuş. Heredot ne kadar Bodrumlu ise sizler de o denli Bodrum celladısınız. Bir de Heredot’un Bodrum’a ne denli yakışıp, yakışmayacağını sorgulayacaksınız. Hangi karanlık çağdan geldiniz siz? İsim koymaya çok merakınız var ya; mesela şunu önerebilirim. Bir düş kurun. AKP beton iktidarı dönemindeki beton yasa dışılıklar hukuken tescillenmiş. Elbette AKP sanık sandalyesinde olacak o zamanda. O fazlalık betonlar yıkıldı, moloza dönüştü. Molozlardan bir utanç abidesi yapılsa mesela ihanet edenlere. Olur mu olur? Hangi ara? Politik önderim Lenin bu kritik an belirlemelerinde; “Bugün erken, yarın geç olabilir” der. Saat 24.00’ler önemlidir devrimciler nezdinde.
Gelmiş, geçmiş tüm partilerin (ikisi hariç)genel başkanları Bodrum’a geldi. O iki adamın partisinin Bodrum’da da tabelaları var. Çağırsınlar genel başkanlarını burası gavur toprağı değil. Yüzleşelim. Zaten o muhteşem günde, “Bu imzayı nasıl” attın sorgusu için suç mahallerine tek tek götüreceğiz. Bodrum’un zeytin tanesi, daldaki mandalini, kumsaldaki kum taneciği, okaliptusun toprağa kılcal dokunuşu, palmiyenin dalı, teknenin kalafatı, fesleğenden aldığım nefes, begonvilde yakaladığım sonsuzluk kıymetlimdir. AKP’nin ele başısının Bodrum’a getirildiği günde bunlarla bir yüzleşme gerekebilir mi? “Bak bunların katline imza atmıştın” denilebilir mi? Denecek. Belki de bu sebepten bu kadim topraklarda adım atamamışlığı. Ama korkunun ecele faydası yok. Bodrum’da birlikte dolaşacağız. Kaç hazine, kaç orman, kaç ecrimisil… Kaç imza. Bakacağız. Ama hiçbir şeye benzemez. “Hiçbir korkuya benzemez. Vatanını satanın korkusu.” AKP’nin ve cücüklerinin Bodrum yerel işbirlikçileri sıranızı bekleyiniz. Önden ağanız buyursun.