Disleksi ve Hiperaktivite Derneği Bodrum Temsilci Aynur Özdemir ile konuştuk. Disleksi ve Hiperaktivite Derneği Bodrum Temsilci Aynur Özdemir, aileler önemli uyarılarda bulundu. Ve doğru bilenen bir çok yanlışın cevabı röportajımızda..
EGE ALTERNATİF GAZETESİ/SELÇUK ARSLAN - Türkiye’de son yıllarda araştırmalara konusu olan özel eğitim ve toplumun bu konuya yaklaşımını mercek altına aldık. Araştırmalara paralel olarak da artık gösteren özel öğrenme güçlüğü konusunu bu alanda 17 yıl deneyim ile alanında uzman olan Disleksi ve Hiperaktivite Derneği Bodrum Temsilci Aynur Özdemir ile konuştuk. Sorularımızı yanıtlayan Disleksi ve Hiperaktivite Derneği Bodrum Temsilci Aynur Özdemir, aileler de önemli uyarılarda bulundu. Farkındalığın ilk halkasında ailelerin olduğuna dikkat çeken Özdemir, “Aileler ön yargıyla yaklaşıyorlar bu meseleye. Ailelerde ‘Benim çocuğum damgalanır, Çocuğum bir ömür boyu böyle mi kalır algısı var. Aileler bu algılarından kurtulmalı aksine çocuklarına kötülük yapmış olurlar. Çünkü çocuğunun eksikliğini görüp eğitime başlamak çocukların öğrenme sürecini hızlandırır. Bu yüzden aileler çocuklarını iyi gözlemlemeli, anormal bir davranış gördüklerinde de uzmanlara baş vurmalı” dedi.
Özdemir’in dikkat çektiği diğer bir konu ise öğret toplumdaki algı oldu. Türkiye’de çalışmaların olduğuna ancak toplumda farkındalığın olmadığını ifade eden Özdemir, “Yaptığımız saha çalışmalarında en büyük engelin algı olduğunu gördük. Çalışma yapmak için sahaya indiğimizde ‘Niye uğraşıyorsunuz, ne yapacaksınız, ne gerek var’ gibi algılarla karşılaşıyoruz. Bu tip algılar çalışmalarımızı aksatmakta. Oysa biz bu çocukları topluma kazandırılmasını istiyoruz. Bunun bir farkındalık olduğunu anlatıyoruz. Biz her türlü olumsuz engelleri kıracağız. Türkiye’de daha çok yol yürümemiz lazım” şeklinde konuştu.
Önemli uyarıların ve bilgilerin bulunduğu röportajımızın tamamı ise şöyle:
Öncelikle sizi tanıyalım..
Ben bu alanda 16 yıldır çalışıyorum. Aynı zamanda Disleksi ve Hiperaktivite Derneği Bodrum Temsilci ve Türkiye Diskleksi Vakfı üyesiyim. Uzamnlık alanım ve elde ettiğim nedenimle son 3 seneden bu yana ise Disleksi çocuklarla çalışmaktayım.
Dernek çalışmalarınız kapsamı ve amaçı nedir?
Dernek çalışmalarından söz edecek olursak da Disleksi Derneği İstanbul merkezi bir kurum. Türkiye Disleksik Erken Dönem Eğitim Vakfı koruyucumuz Elif Yavuz. Derneğimiz önce İstanbul’da kuruldu. Daha sonra her ilde ve her ilçede çalışmalar yürüttü. Derneğimizin amacı Disleksi farkındalığı ortaya koymak. Disleksi çocuklar ne yazık ki normal çocuklar arasında kayıp olmakta. Öğrenme güçlükleri yaşadıkları için fark edilemiyorlar. Derneğin amacı da bu anlamda farkındalık yaratmak, Disleksi çocuklara çare bulmak ailelere destek olmak.
Derneğin faaliyet alanları ve çalışmalarını neler?
Türkiye’nin 81 ilinde çalışmalarız var. Öncelikle farkındalık eğitimleri yapmaktayız. Bodrum’da da geçen sene birçok seminer gerçekleştirdik. Öğretmenleriz ve ailelerimize farkındalık eğitimleri verdik. Aynı zamanda çeşitli kuruluşlarla, belediyelerle ortak çalışmalar yapılmakta. Eğitimlerin sanı sıra çeşitli çalışmalarla Disleksi çocuklarımızın tespit edilmesi ve gerekli eğitimlerinin verilmesi konusu önceliklerimiz arasında. Bu bağlamda her türlü çalışmamız var.
"Çocuklarımızı kazanmaya başladık"
Eğitim seminerlerinin farkındalık yaratılmasına ne gibi bir etkisi oldu? Gözlemleriniz ne bu konuda?
Eğitim çalışmaları öncesi birçok çocuğumuz kayıptı. Çünkü baktığımızda çocukların zekalarında herhangi bir sorun yok sadece öğrenme güçlüğü çekiyorlar. Yani bu çocukların okullarda tembel yaramaz gibi tanımlarla tanımlanıp göz ardı ediliyordu.
Seminerlerden sonra öğretmenlerimiz bu konuda daha çok bilinçlendi farkındalık daha da arttı. Artık öğretmenler bu çocuğun bir nedeni var neden böyle demeye başladı. Çünkü hiçbir şeyin sebepsiz değil bize göre. Farkındalık arttı özetle. Bu anlamıyla çocukları kazanmaya başladık. Bu çocuklarımızın içinde gerçekten zeka seviyeleri yüksek olan çocuklarımız vardı. Onları bir şekilde kazanmaya başladık. Öğretmenlerimizin de farkındalığı da artmış oldu.
"Aileler ön yargıyla yaklaşıyorlar bu meseleye"
Bu süreçte ailelere düşen rol ve sorumluluklar neler?
Aileler toplumdaki farkındalığın yaratılmasında ilk halka. Aileler ön yargıyla yaklaşıyorlar bu meseleye. Ailelerde ‘Benim çocuğum damgalanır, çocuğum bir ömür boyu böyle mi kalır algısı var. Aileler bu algılarından kurtulmalı aksine çocuklarına kötülük yapmış olurlar. Çünkü çocuğunun eksikliğini görüp eğitime başlamak çocukların öğrenme sürecini hızlandırır. Bu yüzden aileler çocuklarını iyi gözlemlemeli, anormal bir davranış gördüklerinde de uzmanlara başvurmalı.
"Hiç bir şey nedensiz deği"
Ailelerin dikkat etmesi gereken noktalar nelerdir?
Ailelerin dikkat etmesi gereken önemli notaların başında çocuklarının davranışları olmalıdır. Normalin dışında gelişen davranışları tespit etmeliler ve nedenlerini araştırmalılar. Çünkü hiç bir şey nedensiz değil. Mutlaka bir neden var altında. Eğer çocuğunun davranışında bir değişkenlik varsa akla yatan nedenleri araştırmalılar. Bunu da çocukların üzerine gitmeden onlara baskı kurmadan yapmalılar. Öğretmenlerin uyarılarını dikkate alsınlar. Çocuklarıyla beraber zaman geçirsinler tabletten, telefondan ve televizyondan uzak tutmalılar çocukları. Onlarla birlikte zaman geçirsinler. Günümüzde çocukların gelişimini etkileyen ve bu sorunları yaratan etkenlerin başında geliyor tablet, telefon, televizyon gibi etkenler.
"Öğrene güçlüğü gibi durumlarda son dönemlerde artış yaşanmakta"
Özel eğitim güçlüğü, otizm v.b durumların somut belirtileri neler?
Bu durumu okul öncesi ve okul sonrası olarak ikiye ayırabiliriz. Okul öncesi dönemde renk ayrım yapamamak, ayakkabısın bağlayamamak, sırlama ölçütü yapamamak, makas tutamamak, bisiklete binememek gibi belirtilerin olduğunu söyleyebiliriz. Okul döneminde ise bu belirtiler farklılaşabilir. Örneğin Denge bozukluları, çok çabuk sıkılma, okumada güçlük, yazmada güçlük, matematik öğrenememe güçlüğü, algıda zayıflık gibi durumlar görülmekte. Öğrene güçlüğü gibi durumlarda son dönemlerde artış yaşanmakta.
Özel öğrenme güçlüğünün son yıllarda artış gösterdiğini görmekteyiz. Sizce bu durumu tetikleyen ne oldu?
Bu konuda özellikle Milli Eğitim Bakanlığı başta olmak üzere tolumun birçok kesiminde kurum ve kuruluşlar çalışmalar yürütmekte. Ancak tüm bunlara rağmen bu durumda artışın olduğunu görmekteyiz. Özel öğrenme güçlüğünün artışındaki nedenlerin başında ilgisizlik geliyor. Ailelerin yoğun tempoda çalışması ve çocuklarıyla yeterli derece ilgilenememesi asıl etken, Bunun dışında tablet, telefon ve televizyon gibi araçlarla olan diyaloğu önemli bir neden olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü çocuk kendisini bu araçlara veriyor tamamen algısı kapanıyor. Çocukların bu tür araçlardan uzak kalması gerekiyor. Ailelerin çocuklarıyla vakit geçirmeleri gerekiyor bu araçlardan uzak bir ortamda. Ayrıca ailelerin ekonomik ve sosyal durumu da önemli etken. Ayrıca aileden gelen kalıtımsal durumlarda öğrenme güçlüğünü de etkilemekte.
Erken tanı çocukların geleceği açısından nasıl bir rol oynuyor sizce?
Bize gelen aileler özel öğrenme olayını anladıktan sonra çocuklarındaki belirtileri gözlem altına alıyorlar. Hatta uzmanlardan destek aldıklarını görmekteyiz. Öğrenme güçlüğünün zeka ile ilgisinin olmadığını öğrenme farklılığının nörolojik bir temeli olduğunu anlatınca aileler olumlu yaklaşıyor konuya. Ve eğitime erken başlıyorlar. Erken başlayan eğitim sayesinde çocuklar yaş gruplarıyla aynı düzeyde ilerleme kaydediyor ve topluma kazandırılmış oluyor. O yüzden çocukların toplumdaki yeri ve konum açısından önemli katkılar sunmakta. Buradan aileleri bir kez daha uyarıyoruz algılarınızı yıkın çocuğunuzun erken eğitim almasını sağlayın.
"Herkes sorumluluk almalı"
Son olarak aileler ve kamuoyuna çağrını ne?
Ailelere büyük rol düşüyor. Algılarını yıksınlar çocuklarıyla vakit geçirsinler uzmanlara baş vursunlar gerektiğinde. Geleneksel söylemleri bıraksınlar, ‘babası da geç konuştu, Amcası da böyleydi’ gibi söylem ve algılardan uzak dursunlar. Aynı şekilde öğretmenler de önemli görevler düşmekte. Onlarda çocukları iyi gözlemlemeli, normalin dışında bir davranış gördüklerinde bunu incelemeliler. ‘bu çocuk yaramaz, İstese her şeyi yapar’ gibi yaklaşımlardan kaçınmalılar. Herkes sorumluluk almalı ve çocuklarımı topluma kazandıralım..