İklim değişikliğiyle mücadele çabaları için son derece önemli olan metal ve madenlere yönelik talep sektöre olan ilgiyi son dönemlerde oldukça artırdı.
Dünya sıfır karbon bir geleceğe doğru yol alırken, pandemi öncesine göre yüksek emtia fiyatları, metal ve madencilik sektörü firmalarının dönüşümünü hızlandırmaları için uygun bir fırsat sunuyor. Bununla birlikte sektörün önünde aşılması gereken çok sayıda sorun ve zorlu engeller de bulunuyor. KPMG, sektörün Covid-19 pandemisi, tedarik zincirindeki ciddi aksaklıklar, Rusya - Ukrayna savaşı ve elektrikli araç batarya malzemelerine yönelik talepteki artış da dâhil olmak üzere geçmiş birkaç yıl içinde yaşanan önemli değişimlere nasıl tepki verdiğini ve uyum sağladığını öğrenmek üzere bir rapor hazırladı.
KPMG'nin 320'den fazla üst düzey metal ve madencilik firması yöneticinin katılımıyla düzenlediği anket sonuçlarından yola çıkarak hazırladığı “Ufuktaki Sürdürülebilirlik” raporunda daha sürdürülebilir bir geleceğin inşa edilmesine yönelik metal ve madencilik sektörünün sıfır - karbon gelecekten beklentileri mercek altına alınıyor.
Rapordan çıkan sonuçlara göre metal ve madencilik şirketleri iç içe geçmiş iki zorlukla mücadele ediyor: Bir yandan kendi üretim süreçlerinin çevresel etkilerine yönelik büyük çaplı dönüşümler yapmaya çalışırken diğer yandan dünyanın sıfır karbon teknolojilerine yönelmesiyle oluşan son dönemdeki muazzam talep artışına yanıt vermeye çalışıyorlar. Bu bağlamda raporda üst düzey yöneticilere, gelecek 2 yıl içerisinde şirketlerinin karşılaşabilecekleri en büyük zorluk ve sorunların neler olabileceği sorulduğunda ESG (çevresel, sosyal, yönetişim) ve net-sıfır hedefleri en kritik başlık olarak öne çıkıyor. Diğer başlıklar faaliyet gösterilen ülkelerdeki sosyal kabul ve çatışmalar, Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş gibi jeopolitik meseleler, tedarik zinciri sorunları, mevzuat ve düzenlemelere ilişkin sorunlar ve çevresel sorunlar olarak öne çıkıyor.
ESG başlıkları ajandaların üst sırasında
Rapora göre metal ve madencilik şirketleri net-sıfır hedefleri konusunda istekliler. Bu şirketlerin dörtte üçünden fazlası ESG hedeflerini belirlemiş durumdalar ve bu hedefleri belirleyenlerin yüzde 29'u 2025 yılına, yüzde 40'ı ise 2030 yılına kadar hedeflerine ulaşmayı planlıyor. Üst düzey yöneticiler, şirketlerinin net - sıfır hedeflerine ulaşmalarına yardımcı olan en etkili önlemlerin ilk olarak şirketlerinin tüm paydaşlarıyla bu hedefleri açıkça ve tam olarak paylaşmasını sağlamak ve ikinci olarak da net - sıfır hedeflerinin genel kurumsal stratejilerine dâhil edildiğini görmek olduğunu belirtiyor. Bu nedenle üst düzey yöneticilerin odaklandıkları en önemli konulardan biri şirketlerinin, hissedarların, hükümetlerin ve personelin taleplerini karşılayabilecek ESG kriterlerini geliştirmek. Bu hususun öneminin farkında olmakla birlikte çoğunluğu amaçlarını gerçekleştirmenin çok uzağında olduklarını da kabul ediyor. Sadece yüzde 30'u ESG hedeflerini şirket stratejilerine dahil ettiklerini söylüyor. Diğer üst düzey yöneticiler bir şekilde bu hedeflerinin gerisinde kalıyor. Yüzde 48'lik grup ise ESG hedeflerini geliştirdiklerini ve bu hedefleri genel stratejinin bir parçası haline getirme sürecinin içinde olduklarını belirtiyor.
Ankete katılanların büyük çoğunluğu için çevresel, sosyal ve yönetişim hedeflerine ulaşmanın özel bir yöntemi ön plana çıkmıyor. Ankete verilen yanıtların büyük çoğunluğu, ESG farkındalığı olan bir kültürünün tesis edilmesi ve bütünlük kültürünün oluşturulması için şirketin hedef ve amaçlarının net ve açık bir şekilde iletişiminin yapılması gerekliliğini vurguluyor. Rusya Ukrayna savaşı nedeni ile Batı hükümetleri tarafından ambargo uygulanan Rus enerji kaynaklarını ikame etmek üzere fosil yakıtlara talebin tetiklenmesi de bir başka sorun olarak öne çıkıyor. Üst düzey yöneticilerin yüzde 35'i savaşın ESG programlarının muhtemelen bir yıldan fazla ertelenmesine neden olabileceğini söylerken yüzde 34'lük grup ESG hedeflerinin bir yıla kadar ertelenmesine sebep olabileceğini ifade ediyor.
İyimserlik ve endişe bir arada
Araştırmada, üst düzey yöneticilerin iyimser ruh halinde oldukları da görülüyor. Ankete katılan üst düzey yöneticilerin yaklaşık yüzde 90'ı önümüzdeki iki yılda şirketlerinin ve sektörlerinin büyümesini bekliyor. Yöneticilerin yaklaşık yüzde 47'si ürünlerinin birim fiyatlarının 2024'ün sonuna kadar yıllık olarak yüzde 5'ten fazla artacağını tahmin ediyor. Bu beklentinin arkasında geçtiğimiz yıl başlayan ve hala devam Rusya'nın Ukrayna'yı işgali ile metal fiyatları üzerindeki yukarı yönlü itici güç bulunuyor. Yöneticilerin dörtte üçü fiyatlar konusunda bir önceki yıla göre daha iyimser olduklarını ifade ediyor. Fiyat beklentilerini neyin etkilediği sorulduğunda ise yüzde 38'i ana faktörün talepteki artışın arzdan yüksek olduğunu ifade ederken yüzde 31'i fiyatların yükselmesine yol açan unsurun jeopolitik riskler olduğunu belirtiyor.
Yatırımlar hız kazanıyor
Şirketlerin maden fiyatlarına ilişkin orta vadede iyimser tutumları, yeni teknolojilerin ve üretim süreçlerinin geliştirilmesi için yapılan yatırımların büyük oranda artmasına yol açıyor. Ankete katılan yöneticilerin yüzde 43'e yakını, büyük endüstriyel modernizasyonun önünü açacak olan üretim ve maden işleme süreçlerine ait yatırımlara hız vereceklerini söylüyor. Ankete katılan şirketlerin yarısından fazlası, gelecek iki yıl içinde önlerindeki en büyük iş fırsatını, mevcut operasyonel yapının teknolojik yatırımlarla dönüştürülmesi olarak görürken yüzde 47'si ise satın almalar ve elden çıkarmalar yoluyla dönüşümü hedeflediklerini belirtiyor. Tüm bu iyimserliğin yanı sıra, gelecekle ilgili kaygı duyanlar da bulunuyor. Ankete katılanların neredeyse yarısı (yüzde 48) bir sonraki ekonomik aksama ve duraksamaya karşı hazırlıklı olmadıklarını veya çok daha fazla hazırlık yapmalarının gerekli olduğunu ifade ediyor.
“Metal ve madencilik sektöründe radikal değişimler beklenebilir”
Raporun sonuçlarını değerlendiren KPMG Türkiye Metal ve Madencilik Sektör Lideri Burak Yıldırım şunları söyledi: “Küresel ekonomi son birkaç yıl içinde köklü değişimlere uğrarken metal ve madencilik sektörü de bu değişimden nasibini alarak önemli bir dönüşüm geçiriyor. Gelecek dönemde, başka köklü ve hatta daha radikal değişimler beklenebilir. Covid-19 salgını ve geçtiğimiz yıl başlayan Rusya – Ukrayna savaşı, tedarik zincirleri üzerinde muazzam bir baskı yarattı. İklim değişikliği başlığı ekonomik görünümü değiştirirken, gözler metal ve madencilik sektörüne çevrilmiş durumda. Dünya, iklim değişikliği ile mücadelede fosil yakıtlara olan bağımlılığını azaltacaksa metal ve madencilik sektörü şirketleri bu değişim sürecinde hayati derecede önemli bir role sahip olacak. Sektör şirketleri odaklarını, başta elektrikli araçlarının üretimi olmak üzere, karbon ayak izlerinin azaltılmasına yardımcı olacak gerekli metal ve madenlerin üretilmesine kaydırmalıdır. Sektör firmaları, karbon emisyonlarını net sıfıra indirirken aynı zamanda üretim süreçlerini giderek daha fazla önem kazanan çevresel, sosyal ve yönetişim faktörlerine uyum sağlayacak şekilde dönüştürmeleri de gerekecek. Bu dönüşümün gerçekleştirilmesi esasen çok zor ve zahmetli bir görev olacak, ancak metal ve madencilik sektörünün bu zorlu sürecin üstesinden geleceğine inanıyoruz. Geçmiş dönemlerde çok sayıda zor durum ve krizle başa çıkan sektör bunu bir kez daha başarabilir. Maden ve metal fiyatlarındaki dalgalanmalar geleceğe yönelik plan yapmayı oldukça zorlaştırıyor olsa da sektörle ilgili olarak yapılan bu son anketimiz dünya genelinde üst düzey yöneticilerin üretim yöntemlerini yeniden şekillendirmek için gerekli olan yatırımları planlamakta olduklarını ümit verici bir şekilde ortaya koyuyor. Netice itibarıyla bu durum, kaçınılmaz değişime ayak uydurmalarında küresel işletmelere yardımcı olacaktır. Raporumuzun sektördeki üst düzey yöneticilerin, gelecek yıllara yönelik planlamalarında yol gösterici olmasını umut ediyoruz.”