CHP’de, 14 Aralık'ta başlayan ilçe kongreleri 27 Ocak’ta tamamlanacak, 3 Şubat’ta başlayacak olan il kongreleri süreci ise 2 Mart’ta sona erecek. Ardından Nisan ortalarında yapılması planlanan kurultayda partiyi iktidara götürecek kadrolar belirlenecek.
İl başkanlarının seçimiyle birlikte CHP Genel Başkanı ve Parti Meclisi'ni seçecek olan kurultay delegeleri de seçilecek. Seçilecek olan kurultay delegeleri de partiyi 2023 ya da olası bir erken seçimde iktidara taşıyacak Genel Başkan ve Parti Meclisi'ni seçecek. Her ne kadar 37'nci Olağan Kurultay'a tek aday genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu ile gidileceği söylense de, CHP’ye gönül verenleri olası sürprizler bekliyor.
Nasıl mı?
Geçmişe kısa bir göz atalım...
Tarih 2014'ü gösterdiğinde Gezi Protestoları sonrası sosyalist ve Kürt siyasal hareketi ile çeşitli STK'ların bir araya gelerek oluşturdukları bir yapı varlığını deklare etti: Birleşik Haziran hareketi. Bu yapıya CHP kurumsal olarak dahil olmazken partiden bağımsız olarak üç önemli partili bu yapı içerisinde yer aldı: İlhan Cihaner, Gökhan Günaydın ve Canan Kaftancıoğlu. Özellikle hareket içerisinde Canan Kaftancıoğlu ismi ön plana çıkıyordu, Kimdi Canan Kaftancıoğlu, o dönem CHP İstanbul İl Başkan Yardımcısıydı.
Biraz daha geriye gidelim; tarih 15 Eylül 2011... Bu tarihte CHP'de önemli bir atama gerçekleşti. CHP İstanbul İl Başkanlığı görevine parti örgütünden gelmeyen bir isim olan Oğuz Kaan Salıcı "paraşütle" atandı. Ama Salıcı'nın daha önemli referansları vardır, zira Oğuz Kaan Salıcı parti içerisinde giderek daha fazla etkin hale gelen 10 Aralık Hareketi’nın parlayan yıldızıdır ve 10 Aralık Hareketi kurucusu DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi koruyuculuğunda siyasete atılmıştır.
Bu 10 Aralık Hareketi’ndaki pek çok liberal isim gibi Oğuz Kaan Salıcı da yıllarca CHP'yi yerden yere vurur, hatta "CHP kapatılsın" diyen koro ile gayet güzel bir 'ses uyumu' vardır. Ama devran dönüp operasyon ile Baykal tasfiye edilince 10 Aralık ekibine CHP yolları açılır.
Bu arada 10 Aralık hareketi'ni kuran DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi'dir, DİSK ise SOROS etkisindeki Alman Vakfı Friedrich Ebert Vakfı'nın 'partneri'dir...
Kılıçdaroğlu Genel Başkan olur olmaz, ilk icraatlarından birisi bu 10 Aralık Hareketi'nin kurucusu Süleyman Çelebi'yi milletvekili yapmak olur ama 10 Aralık Hareketi 'tam ekipçi'dir. Süleyman Çelebi hareketteki arkadaşları için adeta partide bir "yol açıcı" olmuştur. Çelebi, Oğuz Kaan Salıcı'yı Mehmet Karasu ile tanıştırır, Mehmet Karasu kısa sürede Oğuz Kaan Salıcı'yı parlatacak ve yakın arkadaşı olan dönemin CHP İstanbul İl Başkanı Nebil İlseven'in yardımcısı olarak "görevlendirilmesini" sağlayacaktır.
Oğuz Kaan Salıcı CHP kariyerine hızlı bir başlangıç yaparak İstanbul İl Başkan Yardımcısı olur, arka planda koordinasyonu sağlayan ise Kılıçdaroğlu'nun yeni gözdelerinden Erdoğan Toprak'tır.
Peki, Oğuz Kaan Salıcı aynı zamanda hangi vakıfların kurucusu ve üyesi? SODEV kurucusu ve TÜSES üyesi. Bu iki vakfın da SOROS etkisindeki Alman Friedrich Ebert Vakfı'nın yakınında olduğunu biliyoruz...
Aradan kısa bir süre geçince Gürsel Tekin'e yakın il başkanı Nebil İlseven'in ayağı kaydırılınca Erdoğan Toprak'ın yoğun lobi faaliyeti, Süleyman Çelebi'in de desteği ile Oğuz Kaan Salıcı İstanbul İl Başkanı olarak atanır.
Peki, bu Oğuz Kaan Salıcı'yı dönemin CHP İl Başkanı Nebil İlseven'e gönderen Mehmet Karasu kimdir? ARTI1 operasyonunda, kâğıt üzerinde televizyonu üzerine TÜSES ekibinden Altan Ertürk almıştı, Ertürk kanala Burhan Şenatalar'ı da yönetici yapmıştı. Şenatalar kimdi? 10 Aralık Hareketi sözcüsü, işte o Altan Ertürk'ün arkasında ise Karasu'nun olduğu iddiası var.
Oğuz Kaan Salıcı İl Başkanı olarak 11 Eylül 2011'den 15 Aralık 2014 yılına kadar görev yapar ve bir sonraki "hedefine" doğru yol çıkmak için istifa eder. Hedef milletvekilliğidir ve önce 7 Haziran sonrasında 1 Kasım seçimleri ile Salıcı vekil olur.
Ancak "asıl büyük hedef" için İstanbul il başkanlığını kaybetmemektir. Kuruluşundan beri adeta kendisini feshederek CHP'ye katılan SHP'nin STK versiyonu şeklinde çalışan ve kadroları da SHP kadroları olan SODEV devreye alınır. Kılıçdaroğlu bu kez bizatihi SODEV'in tüm kadrolarına Genel başkanlık yapan ve onların doğal lideri konumunda olan Murat Karayalçın'ı İstanbul İl Başkanı olarak 17 Aralık tarihinde atar! Bu atamada Hüsamettin Özkan-Mustafa Sarıgül ikilisinin de etkin rol oynadığı iddialarının olduğunu bilinir.
Murat Karayalçın 2015 yılında milletvekilliği için İstanbul İl Başkanlığı görevini bırakır. İstanbul İl Başkanı artık yine Karayalçın ekibinden SHP kökenli Cemal Canpolat'tır. Süreç içerisinde özellikle İstanbul üzerinden başlayan yakınlık artık tam anlamıyla stratejik işbirliğine dönmüş, SODEV ve 10 Aralık Hareketi koordineli harekete başlamışlardır.
2018 yılındaki kurultay takvimi işlemeye başladığında Kılıçdaroğlu SODEV-10 Aralık ekibince İstanbul'dan darbe yiyebileceğini düşünerek kendi il başkanı Cemal Canpolat'tan desteğini çekerek, Canan Kaftancıoğlu'na destek verir. Oysa Kılıçdaroğlu yanılmaktadır. Kaftancıoğlu, 2014 Birleşik Haziran Hareketi döneminden başlayarak DİSK ve Salıcı üzerinden zaten 10 Aralık Hareketi ile irtibatlıdır, Yani kaldıraç modeli yine işlemiştir ve daha adaylar ortaya çıktığında aslında her iki adayı da bünyesinden çıkaran 10 Aralık Hareketi daha oylar kullanılmadan seçimi kazanmıştır.
Zaten il seçimi bittiğinde kürsü önünde yaşanan arbedede gençlerin Canpolat taraftarlarını sakinleştirmek için "Yapmayın gerek yok, hepimiz SODEV'liyiz" demesi boşuna değildir.
Kaftancıoğlu'nun seçimi küresel dizayn ediciler için önemlidir.
Zira ilk kez bir metropol Kürt siyasal hareketine bu denli yakın bir isme "kazandırılmıştır", ayrıca İstanbul demek tam 162 kurultay delegesi demektir ve bu rakamı elinde tutan güç PM pazarlığı da yapar, hatta isterse tek başına genel başkan adayı çıkartır.
SOROS eliyle koordine edilen dizayn hareketinde B planı devreye alınmış ve partide 10 Aralık Hareketi-SODEV ittifakının önü açılmıştır.
Partide kendisinden sonrası için bir B planı yapıldığını gören Kılıçdaroğlu'nun hamlesi çarşaf liste üzerinden muhalifleri de kucaklayan bir "karma liste" yapmak şeklinde olmuştur. Kılıçdaroğlu bu şekilde "fire sayısını" minimize etmeyi amaçlanmıştır. Kılıçdaroğlu ile birlikte bu kurultayda 10 Aralık Hareketi ve Baykal-Sav ekibi de güçlerini test etmiştir. Baykal-Sav ekibi Muharrem İnce öncülüğünde "direnişi" sürdürmektedir. Bu kurultayda İnce'nin Kılıçdaroğlu karşısında bir önceki aday olduğu kurultaya göre savunma hattının gerileyip gerilemediğini kontrol etmekti. Bir önceki kurultayda Kılıçdaroğlu 944 delege imzası ile aday olmuştu bu kurultayda sayı 1083 delegeye çıktı, ancak imza veren delegeler oy vermedi. Kılıçdaroğlu 790 oyda kaldı, Muharrem İnce ise bir önceki kurultayda aldığı oy sayısını yükseltti ve 447 oy aldı.
Yani İnce Kılıçdaroğlu için imza veren 293 delegenin de oyunu aldı, İnce bir önceki kurultayda ise 415 oy almıştı.
Bu Baykal-Sav ekibine direniş hattını muhafaza ettiklerini, hatta bir adım ileri taşıdıklarını gösterdi. Kılıçdaroğlu güven erezyonu yaşarken en çok tartışmaya açıldığı döneme girdi. Köşelerde ve ekranlarda, seçilmesine rağmen tepki aldı "bırakmalı" denildi.
Medya kanalı ile gelen yoğun eleştirilerin odak noktası Doğan medyası olunca aslında mesaj da anlaşılıyor. "Getirenler", "getirirken" medyayı ayağınıza serdilerse şimdi de karşınıza geçiriyorlar.
Tam küreselcilerin istediği profile sahipler... Liberaller ve Kürtçü yaklaşımları destekliyorlar. Şu an için başta İstanbul olmak üzere yaklaşık 300 delegeye yakın bir gücü kontrol edebildikleri görülüyor, bu ciddi rakam. Parlayan isimleri Oğuz Kaan Salıcı PM üyesi ve milletvekili, Burhan Şenatalar PM üyesi, Erdoğan Toprak PM üyesi ve bu ekiple Sarıgül ekibi oldukça yakın.
Eğer tüzük kurultayı yapılarak delegelik sistemi kaldırılabilseydi, CHP’nin 37'nci Olağan Kurultay'ında partinin tamamen ele geçirilme oyunu da bozulabilirdi.
Delege sistemi kalkmadığına göre kurultayda SODEV-10 Aralık ittifakı partiyi tamamen ele geçirir, Oğuz Kaan Salıcı tahminen genel başkan olur.
Kılıçdaroğlu'nun tasfiye olmamak için tek şansı, il başkan adaylarını il kongresine giderken çarşaf listelerle gidilmesine ikna edebilmek. Çünkü "paraşütle gelen” ve “dizayn edilen” siyasal aktörlerin üye tabanında karşılığı olmadığı için büyük oyun bozulacaktır.
Ancak ne olursa olsun CHP tam olarak dönüştürülmeden Türkiye’nin ele geçirilemeyeceğini çok iyi bilen küresel dizayn ediciler, özellikle STK’lar eliyle operasyonlara devam edecekler ve komplike planlara ciddi bütçeler ayıracaklardır.
Çünkü küresel güçlerin uluslararası planları için Orta Doğu ve Orta Asya son derece önemli ve burada sorun çıkaracak bir Türkiye istemiyorlar. Bu “siyaset mühendisliği” ile Türkiye "dikensiz gül bahçesi" yapılmak isteniyor.
Türkiye, iki partili ve ikisini de kendilerinin dizayn ettiği meclis ve bu meclisi kontrol eden güçlü bir yarı başkan modeli bir sistemle yönetilmek isteniyor.
Böylece iki parti başkanı yaratılarak tüm ülke kontrol altına alınmak isteniyor. CHP bu devletin kurucu partisi olması itibarıyla, devlete çekilen bütün operasyonlara doğal olarak refleks vermelidir.