Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın teğmen Çelebi’nin AK Partiye katılımı sırasında söylediği “Kadının kariyeri çocuk yapmaktır” sözünün hemen ardından yapılan İstanbul Baro seçimlerini 4 kadın adaydan biri olan Filiz Saraç kazandı.
144 yıllık geçmişe sahip dünyanın en büyük barosunun başkanı artık bir kadın.
Demek ki kadının kariyeri çocuk yapmak değilmiş.
Filiz Saraç 4 ü kadın 9 aday arasından seçildi.
Kuşkusuz onun çalışma tarzını, ilkesel duruşunu beğenmeyen, eleştirenler de olabilir.
İşin bu yanı beni pek ilgilendirmiyor.
Kaldı ki bu kadar çok üyesi olan bir demokratik kuruluş içerisinde demokratik bir yarışta rakipler olacak, yarışacaklar ve sonuçta daha çok üyenin oyunu alan seçilecek.
Öte yandan Filiz Saraç’ın yaşam öyküsüne baktığımızda çok da başarılı bir mesleki geçmişe sahip olduğunu görüyoruz.
1968 doğumlu olan Filiz Saraç;
1988 yılında Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olduktan sonra kamu hukuku dalında yüksek lisans ve ardından İngiltere’de MBA İşletme hazırlık eğitimi almış.
6 yıl süreyle Yeditepe Üniversitesinde dersler veren Saraç meslek yaşamı boyunca İstanbul Barosu ve Türkiye Barolar Birliğinde örgütlü mücadelenin içerisinde yer almış, çeşitli görevler yapmış ve sonunda bu kuruluşun ilk kadın başkanı seçilmiş.
İkinci Üniversite olarak Acil Durum ve Afet Yönetimi bölümünden mezun olan Filiz Saraç aynı zamanda;
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Maltepe Şubesi Onur Kurulu üyesi,
Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği üyesi,
Kamu Yararını Savunma Savunma Derneği Kurucusu ve Onursal Başkanlığı,
Türkiye Kadın Hakları Hukuk Komisyonu Koordinatörlüğü,
Türkiye Barolar Birliği CMK Komisyon Başkanlığı görevlerini de kariyerine eklediği gibi mesleğiyle ilgili ortak kitaplar yazmış, makaleler yayınlamış bir kadın.
İşin doğrusu, ilgi alanıma girmeyen bir kuruluş olduğu için Baro seçimleri ve da adaylar konusunda bir yorum yapmam doğru olmaz.
Filiz Saraç’ın adını dahi bu seçimler sırasında duydum.
Ancak ideolojik tavrı, siyasi düşüncelerinden bağımsız olarak kadın kimliğiyle Filiz Saraç; toplumsal yaşamda kadının neler yapabileceğini gösteren, kanıtlayan çok somut bir örnek.
Daha da önemlisi Erdoğan’ın “bırakın kariyeri, çocuk yapın!” talimatına inat Türkiye’de kadınların eşit yurttaşlık temelinde her görevi en az erkekler kadar yapabileceğini, çok daha başarılı olabileceğini gösteren simge bir isim haline gelmiştir.
Tıpkı demokrasi ve özgürlük mücadelesinde Gezi Davası nedeniyle tutuklu olan Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Mine Özerden ve haksız yere cezaevinde olan, soruşturma geçiren, mağdur edilen binlerce kadın gibi.
Bunlar engerekler ve çıyanlardır,
Bunlar aşımıza, ekmeğimize göz koyanlardır
Tanı bunları, tanı da büyü….
Cumhurbaşkanı Erdoğan dünyanın en çileli kentlerinden biri olan Diyarbakır’a yaptığı gezi sırasında gençlere okumuş Ahmet Arif’in bu dizelerini.
Kamu görevlilerinin baskıyla mitinge getirildiği iddiaları bir yana, Diyarbakır Cezaevinde yaşanan işkenceler, ölümler benzeri olaylar sanki bu iktidar döneminde yaşanmamış gibi.
Gezi olayları sırasında yaşamını yitirenleri, maden facialarında göz göre göre ölüme mahkum edilenleri unutmadık henüz.
Sayın Cumhurbaşkanı keşke Ahmet Arif’in şu şiirini okusaydı!
Vay Kurban………
Ölüm bu, fukara ölümü/Geldim, geliyorum demez
Ya! Bir kuşluk vakti, ya! Akşam üstü
Ya! da seher, mahmurlukta/Bakarsın olmuş, olacak
Bir hastan vardı, umutsuz; hasreti uykularda
Hayreti soğuk sularda
Gayrı iki korku çiçeğidir gözleri
İki mavi, kocaman korku çiçeği/Açar, derin kuyularda….
Ve devam eder…
Sepetçioğlu’m bir kömür işçisidir
Mavzer değil, kürek tutar Urfalı Nazif
Mal haraç-mezattır/ can pazar pazar
Kırmızı, ak ve esmer
Yumuşak ve sert buğdayları yaratan ellerin sahibidir bu
Kör boğaz nafaka uğruna, halden düşmüş, tedbir gezer.