Büyük ozan Ahmet Arif’in o yüreklerimize işleyen dizelerini hatırladım sert esen rüzgarlı bir nisan sabahında.
Ama biliyorum ki ne Ahmet Arif’in özlem duyduğu dağlarımız ne asırlık zeytin ağaçlarımız ne Nazım’ın mezarı başında istediği çınar ağacı eskisi gibi değil.
Ve hatta onun bu güzel dizelerini keyifle dinlediğimiz Rahmi Saltuk’da, diğer sanatçılarımız da eskisi gibi değil.
Demir kapılar ardında haksız yere yatan, taş duvarlara yaslanıp, kör pencereden umut ışığı bekleyen insanlar oldukça,
Gıdasızlıktan ölen çocuklar, evine ekmek götüremediği için canına kıyan babalar, her gün artan ölçüde tacize, şiddete uğrayan kadınlar varsa bu ülkede, bahar gelmiş neyleyim!
Ne yeşil soğan gönderen görüşmeciler ne karanfil kokan cıgaralar yok artık.
Zulalar patlamış, her akşam yüz sürdüğümüz mahzun resim sararmış, hayallerimiz yok olmuş, gelecek umudumuz kalmamışsa; hangi dağdan, hangi bahardan söz ediyoruz?
Bahardan kastımız havaların ısınmasıysa eğer,
Nisan ayı geldi diye seviniyorsak, güneş kemiklerimizi ısıttı diye,
Ya ülkemizi tanımıyoruz yeterince ya olan biteni görmezden geliyor ya da vicdanlarımız körelmiş demektir.
Güneş bedenimizi ısıtır belki ama yüreğimiz üşüyor.
Gençlerimiz işsiz, çalışanımız aç, emeklimiz perişan, köylümüz toprağını işleyemez duruma gelmişse, dağlarına bahar gelmiş memleketimin, neyleyim!
Salgın döneminde canını ortaya koyup, gecesini gündüzüne katıp, halkının sağlığı için mücadele eden sağlık emekçilerinin, doktorlarımızın itibarı yerle bir edilmişse,
Yaz-boz tahtasına dönmüş eğitim sistemi içerisinde onuruyla görevini yapan öğretmenler asılsız gerekçeler, uyduruk suçlamalarla mesleklerinden atılmışsa,
Geleceğimizin güvencesi gençlerimiz üniversitelerde orantısız güç kullanan güvenlik görevlilerince yerlerde sürüklenerek gözaltına alınıyorsa,
Yazarlarımız, gazeteciler, akademisyenler, düşünen, düşündüğünü söyleyen herkes tehdit altında ise,
Yani iki gözüm, vicdanlar nasır tutmuş, gözlerimiz kör, kulaklarımız sağır ve aç giriyorsa yatağa çocuklar,
Dağlarına bahar gelse memleketimin ne yazar.
Ormanlarımızı yakıyorsa kimi gizli eller ve seyirci kalıyorsa devlet,
Maden çıkaracağız diye kesiyorlarsa vahşice zeytinlerimizi, enerji baronları
Elektriğime, suyuma göz dikmişse gözü doymaz sermaye,
Girmediğim yoldan, geçmediğim köprüden, yatmadığım hastaneden dolayı paramı alıyorsa devlet,
Dağlarına bahar gelmiş, neyleyim.
Ülkemizin en yeşil alanları, kıyıları, koyları, özelleştirme marifetiyle yerli-yabancı sermaye gruplarına peşkeş çekiliyor,
Toprağına sahip çıkmak isteyen köylüler coplanıyor, biber gazıyla etkisiz hale getirilmeye çalışılıyor,
Hayvanına, traktörüne el konuyor, haczediliyorsa,
Yurttaşların kimi terörist, kimi terörle iltisaklı kimi bölücü diye suçlanıp, toplum kutuplaştırılıyorsa,
Ülkenin ana muhalefet partisi Genel başkanına kamu kuruluşlarının kapısı kapanıyor, iktidarın yönetimini sürdürebilmesi için özel seçim yasaları çıkarılıyor,
Devletin memuru artık pazar alışverişi bile yapamıyorsa,
Bahar olmuş, kış olmuş ne fark eder!
Ekonomiden anlamayan birinin Maliye Bakanı olduğu,
Saray yanlısı olduğu için bir güreşçinin banka yönetim kurulu üyesi yapıldığı,
Fettullah Gülen’le fotoğrafı olmanın referans sayıldığı,
Liyakatın ayaklar altına alındığı,
Hukukun yok sayıldığı,
Cumhuriyetin tüm değerlerinin yoğun bir saldırı altında olduğu bir ülkede,
Dağlarına bahar gelmiş, neyleyim!
Okyanus ötesinden gelen bir telefonla bir çırpıda tahliye edilip özel uçakla ülkesine gönderilenlerin olduğu bir ülkede beş yıldır bir iş insanı inatla ve ısrarla cezaevinde tutuluyor,
Altı milyonun üzerinde oy almış bir partinin eş genel başkanı intikam hırsıyla rehin tutuluyorsa,
Ne Anayasa Mahkemesi ne de Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin kararları uygulanmıyor,
Türkiye Büyük Millet Meclisi devre dışı bırakılıyor,
Halkın büyük bölümü açlık sınırında yaşamaya mahkum ediliyorsa,
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin, neyleyim…..