İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Kadıköy’de yapılan bir panelde yaptığı konuşmanın özeti sayılır. ”Erdemli Dayanışma”
Yerel seçimlerde aldığı yenilgiyi bir türlü hazmedemeyen ve giderek daha da otoriter bir yönetim tarzına yönelen iktidar, pervasızca hukuk dışı uygulamalara devam ediyor.
En basit bir ifade alma işlemini bile ağır gözaltı koşullarında gerçekleştiren, toplumda ağır bir korku iklimi yaratarak yoksulluğu ve yolsuzlukları yönetme telaşı içinde ülkeyi bir kaos ortamına sürükleyen tek adam yönetimi, bir yandan da “terörsüz Türkiye” söylemiyle siyasi algı operasyonlarını sürdürüyor.
En son Beşiktaş Belediye Başkanını aynı tür yöntemlerle gözaltına alıp 4 gün boyunca ifade bile almadan emniyette tutup sonra da tutuklayıp cezaevine gönderdiler.
Kuşkusuz, suç işleyen kim olursa soruşturulmalı, yargılanmalı.
Ve hatta iddiaların içeriğine göre kaçma şüphesi, delilleri yok etme, yargılamayı etkileme ihtimali varsa tedbir amaçlı tutuklanabilir de.
Ancak Beşiktaş gibi Türkiye’nin vitrini sayılabilecek, finans, kültür-sanat, medyanın en gözde kentinde iddia edilen suçlamalarla bir belediye başkanının tutuklu yargılanması kabul edilebilir bir durum değildir.
Bugün sabah da CHP Gençlik Kolları Genel Başkanı 8 polisle birlikte ifadeye çağrılıyor!
Oysa toplumun gözü önünde olan, resmi bir görevi, sabit ikameti olan biri için ifadeye çağırmak tek bir telefonla mümkün.
Daha olmadı, telefonla ulaşamazsanız, bir polis görevlendirip yazılı tebligat yaparsınız.
Bir ifadeye çağırma işleminin 8 kişilik bir ekiple yapıldığı nerede görülmüştür?
Sonrasında da savcılık adli kontrol ve yurt dışı yasağı şartıyla serbest bırakıyor.
Bu karar bile aslında bir cezalandırma yöntemi.
81 ilden sorumlu bir gençlik kolları başkanı söz konusu olan.
Ülkenin içinde bulunduğu bu olumsuz koşullarda her gün bir başka ilde çalışmalarını sürdürmesi gereken kişiye adli kontrol demek, “bulunduğun yerden ayrılmayacaksın, siyasi faaliyetlerini kısıtlayacaksın “anlamına gelir.
Soruşturmaya esas olan konu da CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in sözlerinden ve Başsavcı Akın Gürlek hakkında medyaya yansıyan içeriklerden oluşuyor.
Ama ne yaparlarsa yapsınlar, güneş balçıkla sıvanmıyor.
Gözaltına da alsanız, tutuklayıp cezaevine de koysanız artık korkularımıza bizi esir edemeyeceksiniz.
Her gün biraz daha yoksullaşan, ezilen, baskılanan bu halk; turpun nerede olduğunu da biliyor, o turpu oraya kimin koyduğunu da!
Her sabah bugün kime gidildi, kim gözaltına alındı, kimler hakkında soruşturma açıldı? endişesiyle uyanıyor, güne kaygı ve korkuyla başlıyoruz.
Yargının bu denli siyasallaştığı, hukukun yok sayıldığı bir ülkede ekonominin sağlıklı işlemesini bekleyemeyiz.
Belirlenen asgari ücret açlık sınırının, memur ve emekliye yapılan zamlar enflasyon oranının altındaysa,
Kadın ve çocuklara yönelik şiddet, taciz ve saldırılar pervasızca yapılıyor ve yapanın yanına kar kalıyorsa,
Muhalif belediyelerin üzerinde demoklesin kılıcı gibi soruşturmalar, haciz işlemleri, görevden almalar, kayyum atamaları sürüyorsa,
“Artık kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiçbirimiz!”
İşçilere yasak edilen meydanlarda din tacirleri hilafet istiyoruz çığlıklarıyla gövde gösterisi yapıyor,
Yazdığı bir mesaj, söylediği bir söz yüzünden insanlar tutuklanabiliyor, gazeteciler ayaklarında elektronik kelepçelerle evlerinden program yapmak zorunda bırakılıyor, buna karşın İŞİD militanları tahliye ediliyorsa, uyuşturucu baronları, mafya liderleri siyasete ayar vermeye çalışıyorsa,
Bertolt Brecht’ın dediği gibi;
“Kim tutacak elinden bitik kişi/birleşmek zorundadır başkalarıyla/ yoksulluğa dayanamayan/birleş sende yoksullarla/durma birleş/ yarına bırakmayanlarla bu işi/Ya hep beraber ya da hiçbirimiz/ kurtulmak yok tek başına yumruktan ve zincirden/ ya hep beraber ya da hiçbirimiz!”
Yani sözün özü “Bizi kurtaracak olan kendi kollarımızdır.”
O yüzdendir ki barıştan, demokrasiden, özgürlüklerden, adaletten, insan gibi yaşamak için emekten yana olan tüm toplumsal güçlerin bu onurlu mücadeleye katkı koyması gerekir.
Ülkemizi sonu belirsiz karanlıklara sürüklemek isteyenlere inat, aydınlık yarınlar için belediyelerimize sahip çıkmak, haksız yere özgürlükleri ellerinden alınmış, cezaevlerinde bulunan demokrasi mağdurlarıyla dayanışmayı yükseltmek zorundayız.
Dayanışma yaşatır.