Eskiden insanlar ev alabildikleri gibi, ev alacakları yer konusunda tercih şansına bile sahiptiler.
Bu yüzdendir ki,” istediğin yerden ev alabilirsin, evden daha önemlisi, komşudur, buna dikkat et.” Denirdi.
Ya şimdi?
Bırakın komşu seçmeyi, yer seçme şansı kalmadığı gibi, ev alma hayali bile kalmadı.
Öte yandan vatandaşlık alabilmek için yabancılar sürekli Türkiye’de ev alıyorlar.
İstanbul’da yüzde 10, Antalya’da yüzde 20 ye çıkmış, satılan evler içerisinde yabancıların oranı.
Bir ülke düşünün, kendi yurttaşları bırakın ev almayı, ev kiralamakta bile zorlanırken, ülkeyi yönetenler; satacak başka şey kalmadığından toprak ve vatandaşlık satmaya başladılar.
Kuşkusuz Türkiye’de konut ve kira fiyatlarının fahiş miktarda yükselmesinin tek nedeni bu değil.
Ülkede aşırı yükselen enflasyonun konut sektörüne olumsuz yansıması, finansal olarak Türk lirasının döviz karşısında yitirdiği değer nedeniyle insanların daha garantili yatırım arayışı ve arz konusunda yeterli konut üretilemeyişinin de çok önemli payı var konut sektöründeki artışlarda.
Ancak her şeye karşın bir sosyal devletin en önemli ve vazgeçilmez görevlerinden biridir, yurttaşlarının barınma sorununu çözmek.
Her sektörde olduğu gibi inşaat sektöründe de maliyetteki yüksek artış dolaylı olarak emlak fiyatlarını da artırıyor.
Giderek büyük kentlerden kırsala doğru tersine göç başladı.
Bu sorun nasıl çözülür sorusu gerçekten yanıtı hayli zor bir soru.
Ülkede fiyat istikrarı sağlanmadan, enflasyon aşağı çekilmeden, üretim artırılmadan ne gıda fiyatlarını ne günlük ihtiyaçların fiyatlarını aşağı çekmek mümkün değil.
İnsanoğlu, açlığa, yokluğa, yoksulluğa belli bir süre dayanırda, evsizlik, barınacak bir yerinin olmaması dayanılacak gibi değil.
Bırakın işin ekonomik, sosyal yanını, bu durum insanın onuruna, gururuna vurulmuş en büyük darbedir.
Yaşadığım kent Bodrum’da kiraların yüksekliğinden dolayı tayin isteyen kamu görevlisinden geçilmiyor.
Birkaç aile birden aynı evi paylaşmak zorunda kalanlar var.
Bir devletin kendi vatandaşına yapabileceği en büyük kötülük bu olsa gerek.
Peki çözüm nedir?
En başta alt gelir gruplarına yönelik sosyal konutlardan oluşacak, içerisinde tün sosyal donatılarıyla uydu kentler oluşturulabilir.
Bakanlıklar kendi birimlerinde çalışan personellerine lojman yapabilir.
Tüm yüksek okul öğrencilerinin yararlanabileceği yurtlar inşa edilebilir.
Yatırımcı firmalara yapacakları tüm yatırımlarda önce çalışanları için kalacak yer sağlama zorunluluğu getirilebilir.
Özellikle de Bodrum gibi turizm kentlerinde konut yerleşim alanlarıyla eğlence mekanları farklı bölgelerde oluşturulmalıdır.
Keza sanayi kentlerinde de yerleşim ya da tarım alanları mutlaka farklı yerlerde olmalıdır.
Tüm bunlar gerçekleşirse,
Bir yandan yeterli ve ucuz sosyal konut üretimi sağlanır, arz-talep dengesi makul bir düzeye çekilir, gerekirse belli bir süre yabancılara konut satışı durdurulursa öyle sanıyorum bir nebze de olsa konut ve kira artış sorununa çözüm getirilebilir.
Kuşkusuz serbest rekabet adı altında kapitalizmin en ağır soygun düzeninde halktan yana, emek eksenli davranan bir yönetim olmadan tüm bu saydığımız önerilerin pek bir anlamı olmayacaktır.
O yüzdendir ki, çocuklarımız yatağa aç girmesin, gençlerimiz umudunu yitirmesin, memur, emekli aç, açıkta kalmasın, çiftçi üretim yapabilsin, işçi evine ekmek götürebilsin istiyorsak sorumlu yurttaşlar olarak bize düşen önemli görevler var.
Her ne kadar bu iktidar hayallerimizi bile çalmaya devam ediyorsa da bu ülkenin gerçek sahipleri olarak mücadeleden vazgeçmeden, bu yönetimin işbaşından gitmesi için çabalarımızı sürdürmeliyiz.
Biliyorum hepimizin endişeleri, kaygıları var; yeni gelecek iktidarla ilgili.
Ancak öncelikli hedef bu insafsız, vicdan yoksunu iktidardan kurtulmak olduğu gerçeğini unutmamak gerekiyor.
İnanın gelecek hiçbir iktidar bugünkünden daha kötü, daha acımasız olamaz.
Tüm eksikleri, yanlışları ve de çelişkilerine karşın mevcut iktidarın karşısındaki muhalefetin, kendi ideolojik, siyasi talepleri ve politikaları saklı kalmak kaydıyla, tez elden bu hukuk tanımaz, kendi halkıyla bile kavgalı iktidardan kurtulmak için iş birliği yapmaları zorunluluğu vardır.
Bıçak kemiğe dayandı.
Bu yüce gönüllü halkın bu kadar ezilmeye, aşağılanmaya tahammülü kalmadı.