Biz yıllardır gençleri eleştiriyorduk. Bir şey üretmiyorlar. Bilgisayarları, tabletleri onların yaşam alanları olmuş.
Gerçekten de son yılların hastalığı olsa gerek herkes bilgisayarıyla, tabletiyle, telefonuyla ayrı bir dünya kurmuş. Zamanlarının çoğu onlarla beraber geçiyor. Araba da yolda, rende gemide her yerde onlar gençlere dost olmuş. Onlar gençlerin ayrılmaz parçası olmuş. Gençlere sorduğumuzda en son okuduğun kitap neydi diye! Bize ortaokulda öğretmenin zoruyla aldığı kitabın adını verebilmektedir ancak. Ben öğretmenlik yaptığım yıllarda sene başında sınıfımı kütüphaneye götürürdüm. Her öğrencinin oraya kaydının yapılmasını ve bir kitap alıp okumasını zorunlu koşardım. İlk kitaplarını almalarını sağlardım ama devamının olması kendilerine ait bir olay olarak kalırdı.
Eleştirmek en kolay iş. Eleştirdiğimiz zaman şu soruyu da devamında sormak gerekiyor. Biz gençlere hangi olanakları verdik de yapmadılar. Gençlerin aileleri olan bizler yıllarca yasak kitaplarla büyüdük, Kitaptan dolayı eziyetler çekenleri gördük. Darbelerde elimizde ne kadar kitap varsa yakmak, çöpe atmak zorunda kaldık. Bu nesillerin çocukları da kitaptan uzaklaştılar.
Gençler her zaman kullanıldılar. Bazıları gençleri oy deposu olarak gördü, bazıları ise onları vurucu güç olarak kabul etti. Bazıları gençlerin dindar olması için çaba sarfetti. Bazıları ise özgür kendine güvenen gençler olmalarını istedi. Yani gençler için hep başkaları konuştu. Tabii son zamanlarda verilen seçme ve seçilme yaşlarının değişmesi gençlere oy olarak bakanlar tarafından önemleri daha da artığını görebilmekteyiz.
Anayasamızda gençler için çok fazla bir şey yok. Devletin gençlere sahip çıkacağını sağlık sorunlarının devlet tarafından belirli yaşa kadar çözüleceğini belirtmektedir.
Bizim en büyük eksikliğimiz gençlere özgüven veremememizdir. Güveni olmayan gençler kendi başlarına hiçbir şey yapamamaktadırlar. Belki bu da bizlerin işine gelmiştir. Onları hep kontrolümüz altında tutmak bize daha cazip gelmiştir.
Gelişmiş ülkelerde özgüvenli yetişen gençler tek başlarına dünyayı dolaşabilmekte. İş bulma derdi de olmayan gençler rahatça yaşamlarına devam edebilmektedirler.
Kent Konseyi başkanlığımda gençlik meclisimizdeki gençler bireysel çalışmaları ve özgürce yeni fikirler oluşturmalarını görünce gençlerin değişmeye başladığını görmek beni sevindirdi.
Gençler ne istiyor diye her zaman sormak gerekiyor. Bu isteklerinde onlara engel değil aksine destek olmak zorundayız. Gençler bir ulusun geleceğidir. Bunu Mustafa Kemal kurtuluş savaşından hemen sonra verdiği demeçlerle göstermiştir. Ne yazık ki ondan sonra ki gelen siyasiler günü kurtarmak veya genleri kendilerine çekmek dışında gelişim için hiçbir şey yapmamışlardır.
Gençleri şimdi sokakta görüyoruz. Bazıları diyebilir gençlerin orada ne işi var okullarında olmalılar.. Bence ülkenin geleceğinde onlar olacaksa şimdiden isteklerine kulak verilmelidir. Gençlerde sorunlarını her platform da aktarmalıdır. Genleri şimdi sokaklarda eğlenen dayak yiyen ,gaz yiyen üzerlerine sular sıkılan kişiler olarak görmekteyiz. Bu gençler kaçmıyorlar da bu zorluklardan. Düşenler tekrar kalkıp devam diyorlar. Böyle mi olmalıydı. Bu olaylar ülke itibarini dışarda sarsmaktadır. Belik ülke ekonomisini de etkileyecektir bu olaylar. Ama burada daha önce olduğu gibi kabahat gençlerde değildir. Gençleri anlamayan onların sorunlarını çözmekten uzak olan yöneticilerindir kabahat. Gençlerin kırıp dökmelerini onaylamak zor kınamak gerekir ama isteklerine bakmadan onları coplayan, gaz sıkan yerlerde sürüklenmelerini sağlayan, yerlere düşen bu insanlara tekme atan görevlileri de kınamak bizim görevimiz olmalıdır.