Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden göreve getirilmesini amaçlayan bir süreci zorla topluma dayatıyorlar.
Halkın büyük çoğunluğunun derin bir yoksulluk ve yoksunluk içinde yaşadığı ülkemizde ekonomik ve sosyal sorunları gündemden düşürmek için bundan daha uygun koşullar oluşamazdı.
Bilindiği üzere meclisin açılış günü MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin DEM Partililere yönelik sempatik tavırları ve ardından grup konuşmasında yaptığı çağrıyla gündemimizi alt üst eden süreci yorumlamakta zorlanıyoruz.
Düşünün ki, bir yandan düşünen, sorgulayan, itiraz eden tüm muhalifler baskılanacak, gözaltı ve tutuklanma korkusuyla fikirlerini özgürce ifade edebilmeleri engellenecek, diğer yandan da İmralı’yla bir yıldır sürdürüldüğü iddia edilen görüşmelerin sonunda Öcalan tarafından yapılan “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”na inanmamız beklenecek.
Anayasayı tanımayan, üyelerinin yargılanmasını isteyenlerin bizleri yönettiği bir ülkede aynı kişi ve de kurumların yeni, demokratik bir anayasa yapma taleplerini ne kadar samimi bulabilirsiniz?
Bir yandan toplumsal barış diyeceksiniz, aynı zamanda gece yarısı operasyonlarıyla belediye başkanlarını polis zoruyla gözaltına alacak, tutuklayacaksınız.
Öte yandan üçüncü kez Mardin halkının büyük çoğunluğunun oylarıyla seçilen Ahmet Türk’ün yerine kayyum atayacaksınız, sonra da aynı Ahmet Türk’ün içinde yer aldığı heyetin barış elçisi olarak süreci yönetmesi ve ardından Terörsüz Türkiye projesine inanmamızı bekleyeceksiniz!
Aslında yeni anayasa tartışmaları da barış ve demokrasi adına yapılmaktan öte muhalefette kafa karışıklığı yaratmaya yönelik.
Kuşkusuz barış adına yapılacak her çaba, atılacak her adım önemli ve hatta kutsaldır.
Önemli olan gerçekten “Barış ve Demokratik bir Toplum” istendiğine ilişkin; bu süreci yürüten siyasilerin ve özellikle de Erdoğan’ın samimi olup olmadığı!
Düşünebiliyor musunuz; yapılan akıl almaz hukuk dışı uygulamalar yüzünden darbe anayasasını savunmak da bize düştü.
“Buradan bir şey çıkmaz” demek yerine “buradan bir şeyler çıksın” istiyoruz elbet.
Ancak son ana kadar yapılan hukuksuz uygulamalar, tek adam talimatıyla yürütülen özgürlük ve demokrasi dışı politikalardan anlıyoruz ki iktidar toplumu rahatlatacak demokratik alanlar açmak yerine giderek daha da otoriterleşme eğilimi gösteriyor.
Her zaman olduğu gibi topluma açık, şeffaf uygulamalar yerine, kapalı kapılar ardında pazarlık politikalarıyla, iktidara nefes aldıracak projeleri topluma barışçıl politikalar olarak sunmaya çalışıyorlar.
İktidar son yerel seçimlerde aldığı büyük yenilginin ardından muhalefeti geriletmek, bölmek, parçalamak ve kaybettiği kitlesini yeniden konsolide etmek için her türlü yolu denedi.
Bugün oturup müzakere ettiği terör örgütüyle ilgili ya da iltisaklı göstermekten tutun, yasalarda karşılığı olmayan suçlamalarla muhalefeti susturmak için yapmadığı zulüm kalmadı.
Çok uzun yıllardır hasret kaldığımız barış ve huzur konusundaki toplumsal hassasiyetlerimizi istismar ederek bizleri kendi iktidar amaçlarının bir parçası haline getirmek istiyorlar.
Yanlış anlaşılmasın sakın, sıkı barış aktivisti, demokrasi ve hak savunucusuyum.
Ancak ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik, sosyal ve siyasal sorunları yakından takip etmeye çalışan biri olarak taraflardan samimiyet bekliyorum.
Geldiğimiz noktada bu projenin uzunca bir süredir üzerinde çalışıldığı, belli konularda bizlerin bilmediği kimi konularda anlaşmaların sağlandığı söyleniyor.
Öcalan tarafından yapılan çağrı toplumun büyük kesiminde karşılık bulmuş görünüyor.
Siyaset kurumu da bu açılıma doğrudan karşı çıkmıyor.
Cevap bekleyen kimi sorulara ilişkin umarız gerçekçi ve akılcı açıklamalar yapılır.
Öyle sanıyorum en çok da sürecin kim ya da hangi kurumlar üzerinden, hangi yöntemlerle sürdürüleceği merak ediliyor.
Yazılı açıklamaya konulmayan ancak daha sonra Sırrı Süreyya Önder tarafından açıklanan talep aslında projenin en can alıcı yanı.
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, bu talebe ilişkin yaptığı açıklamada TBMM ne çağrıda bulunarak şunları söyledi “Artık hukuki ve siyasi düzenlemeler bir an önce hayata geçirilmelidir.”
DEM Partinin sürece demokratik siyaset açısından katılma isteğine söyleyecek sözümüz yok ancak Cumhurbaşkanının ısrarla meclisi devre dışında tutmak istediğini görüyoruz.
Bir ülkenin geleceğini belirleyecek böyle bir projenin Türkiye Büyük Millet Meclisi dışında uygulamaya konulmak istenmesi ister istemez başta söylediğimiz kaygıyı gündeme getiriyor.
Erdoğan’ı yeniden seçtirme hesapları yerine her 5 çocuktan birinin yatağa aç girdiği, emeklinin ucuz ekmek kuyruklarına mahkum ve mecbur edildiği, derin bir yoksulluk ve yolsuzluk kıskacında kıvranan bu güzel ülkede barış ve demokratik toplum için verilecek her türlü çabanın, mücadelenin yanında oluruz.
Daha yaşanası bir ülke, özgür ve demokratik Türkiye umuduyla.