Muğla bölgesi insanının ve doğasının büyük bir kuşatma altında olduğu değerlendirmesi yapılan bildirgede, "Yaşam alanlarımız, müştereklerimiz hızla sermaye nesnesine dönüştürülüyor." denildi.
Yerel seçim öncesi Muğla'da bulunan sivil toplum örgütleri yaşadıkları sorunlara ilişkin uyarılarını devam ettiriyorlar. Muğla Su İnisiyatifi'nin Yerel Seçim Tutum Bildirgesi açıklayarak Muğla ve ilçelerinde seçilecek adaylarına önemli uyarılarda bulundu.
Muğla bölgesi insanının ve doğasının büyük bir kuşatma altında olduğu değerlendirmesi yapılan bildirgede, "Yaşam alanlarımız, müştereklerimiz hızla sermaye nesnesine dönüştürülüyor." denildi.
Bildirgede, "Bu ekolojik yıkım içerisinde yaşam için vaz geçilmez olan su kaynaklarımızın yok edilmesi en büyük tehdit olarak öne çıkıyor. Su, hava gibi tüm canlıların yaşam hakkıdır, ticaret konusu yapılamaz. Su, parası olanın erişebileceği bir meta olamaz. Parası olmayan insanların ve tüm canlıların da suya erişim hakkı vardır. Muğla Su İnisiyatifi olarak kuruluş bildirgemizde de belirttiğimiz üzere, su varlıklarımızın ticarileştirilmesine karşı mücadele etmek üzere yola çıktık. Tüm canlıların yaşam hakkı olan suyu korumak için Muğla halkı olarak birlikte mücadele edeceğimizi bildirdik." denildi.
Maddeler halinde sıralanan taplerine ilişkin ise şu ifadelere yer verildi bildirgede "Bölgemizde suyun doğrudan ya da dolaylı olarak sermaye tarafından kuşatılmasını belli başlıklarla sıralamak gerekirse;
⦁ DSİ tarafından, yargı kararına rağmen doğal yaşamı yok ederek faaliyetlerine devam eden termik santralleri işleten şirketlere yapılan su tahsisleri,
⦁ Beton santrali gibi ormanları, tarım alanlarını ve su havzalarını yok eden sanayi projeleri, ⦁ Ormanları, zeytinlikleri ve tarım alanlarını yok ederek hızla yayılan maden ocaklarının su kaynaklarımızı da yok etmesi, kirletmesi,
⦁ Golf sahaları gibi aşırı su tüketen turizm projelerinin sürekli gündeme getirilmesi,
⦁ Sulak alanlarda, ormanlarda, hassas kıyı ekosistemlerinde, koruma alanlarında kaçak yapılaşmaya göz yumulması, tatil köyü projeleri, millet bahçesi projeleri planlanması,
⦁ Su ve kanalizasyon hizmetlerinin özelleştirilmesi, suyun şişelenerek satılması,
⦁ Tarım alanlarında aşırı su tüketen endüstriyel tarımsal ürün projelerinin yayılması,
⦁ Su talebini sürekli arttıran, büyüme odaklı kentleşme. Bir yandan doğanın metalaştırılması ile yaşam kaynaklarımızı hızla tüketirken ortaya çıkarılan suni su kıtlığına çözüm adı altında yaşam alanları üzerindeki baskıyı daha da arttıracak 'çözüm' önerileri getiriliyor. Havzalar arasında su transferi, kontrolsüz bir şekilde açılan kuyularla gelecek kuşakların emaneti olan yeraltı su kaynaklarını sonuna kadar tüketmek, desalinasyon projeleri gibi yeni ekolojik felaketlere kapı açacak projeler merkezi ve yerel yönetimlerin ortaklığında özel şirketler tarafından hızla gündeme getirilebilmektedir. Su ne kadar kıtlaşırsa su üzerinden elde edilen kârlar da o kadar artıyor. Ne yazık ki belediyeler de susuzluk sorununun asıl nedenine yönelerek soruna 'hakça' çözüm aramak yerine ekosistemlerin sürdürülebilirliği açısından kabul edilemez olan projelerin savunucusu olabiliyorlar. 1 Adaylardan söz vermelerini istiyoruz: Muğlalılar olarak bölgemizde yaşam hakkımız olan suyun sermayenin kuşatmasından çıkarılmasını ve su bütçesinin yönetiminde karar verici olmayı istiyoruz."
Bildirgede yerel yöenticilerden bekelntielr ise şöyle sıralandı:
"1) Muğla'nın su bütçesi üzerindeki en büyük yük, 1996 yılından beri yargının verdiği kapatma kararına rağmen faaliyetlerine devam eden termik santrallerdir. DSİ'nin Yatağan ve Yeniköy termik santrallerinin işletmecileri ile Su Tahsisleri Hakkındaki Yönetmeliğe aykırı olarak yaptığı tahsis protokolleri derhal iptal edilmelidir. Muğla Büyükşehir Belediyesi ve ilçe belediyeleri halkın ve doğanın yaşam hakkı olan suyun şirketlere devredilmesine karşı durmalıdırlar. Su hakkı davasını halk adına, halkla birlikte yürütmelidirler. Adaylar; iklim, insan, doğa, hava, toprak ve su düşmanı kömürlü termik santrallerin kapatılması için halkın yanında taraf olduklarını beyan etmelidirler.
2) Sermayenin doğayı sınır tanımaksızın metalaştırmasının sonucu olarak yaşanan iklim krizi gittikçe büyürken, su krizi ve gıda güvenliği riski de büyümektedir. Bu krizden ancak doğamızı, yaşam alanlarımızı koruyarak çıkabiliriz. Bu anlamda, su havzalarımızı, ormanlarımızı, tarım alanlarımızı yok ederek yürütülen sanayi, maden, enerji, turizm projeleri ekolojik krizi derinleştiren ekokırım suçu oluşturmaktadır. Yerel yönetimler halkın ve doğanın korunmasından yana tutum almalı, sermaye sahiplerini daha fazla zenginleştirmek için bu suça ortak olmamalıdır. Adaylar; doğayı, su kaynaklarını tahrip eden hiçbir projeye onay vermeyeceklerinin sözünü vermelidirler.
3) Adaylar, suyun ticarileştirilmesin karşı olduklarını açıkça beyan etmelidirler. Belediye sınırları içerisinde içilebilir kalitede suyun halka sunulması, suyun şişelenerek satılmasını yasaklamak üzere çalışacaklarına söz vermelidirler.
4) Adaylar; aşırı su tüketen turizm işletmelerine ve yüzme havuzlu özel konut projelerine izni vermeyeceklerini beyan etmelidirler.
5) Su kıtlığına çözüm, su bütçesinin hakça paylaşımından ve suyun ticarileştirilmesine karşı durmaktan geçmektedir. Adaylar, çözüm olarak ekosistemleri tahrip eden, suyun ticarileştirilmesinin aracı olacak projelere onay vermeyeceklerini açıklamalıdırlar.
6) Adaylar, Belediyenin stratejik planlama sürecinde planlarını ve bütçelerini halkın katılımı ile oluşturacağına söz vermelidirler. Planlama süreçleri, sermayenin çıkarlarını kollamak için kurulmuş olan 'sivil' toplum örgütleri ile göstermelik bir şekilde değil; halkın, doğanın, emeğin haklarını savunan örgütlerle, halkın en geniş katılımı ile gerçekleştirilmelidir. Muğla Su İnisiyatifi olarak taleplerimizin, verilen sözlerin takipçisi olacağımızı, Muğla'da suyun sermaye kuşatmasından kurtarılıncaya kadar mücadelemizi sürdüreceğimizi kamuoyuna saygıyla duyururuz."