• Nevavprestij
EGEHaber Girişi : 19 Ağustos 2021 17:18

Muharrem Sarıkaya yangınlar hakkında dehşete düşüren iddiayı yazdı! 'Aynı cümle tekrarlandı'�

Muharrem Sarıkaya yangınlar hakkında dehşete düşüren iddiayı yazdı! 'Aynı cümle tekrarlandı' 
Habertürk yazarı Muharrem Sarıkaya, Muğla'da köylülerin orman yangınları hakkında açıklamalarını köşesine taşıdı.

Haber Merkezi -  Habertürk yazarı Muharrem Sarıkaya, orman yangınından etkilenen bölgelerde insanların "Söndürmediler, yanmasını beklediler" görüşünde olduğunu dile getirdi.

Sarıkaya, "İçlerinden birine, 'Neden yanmasına izin versinler' diyecek oldum, bana öyle bir baktı ki, ikinci sorumu sormaya cesaretim kalmadı" dedi.


 
Muharrem İnce'nin "Yangın seli..." başlıklı yazısı şöyle oldu:

“ARAZÖZLER söndürmek için emir bekledi, yangın her tarafı sardı...”

Bu cümle, Muğla’nın iki hafta önce yanan 6 köyünde de ısrarla dile getirildi...

O derece ki hangi saatte, hangi arazözün köye geldiğini, aracı hangi şoförün kullandığına kadar detay verdiler...


 
Özellikle de kadınlar...

Bir anda etraflarını saran orman yangının etkisinden kurtulamamışlar, yanıp giden geçim kaynağı zeytinliklerinin yeniden yetişmesi için en az 10 yıl gerektiğinden söz ediyorlar.

İçlerinden biri Milas’ın Bozalan Köyü’ne Van’dan gelin gelmiş.

Eşi ile birlikte dağdan yaban zeytinlerinin fidelerini alıp ehlileştirip kendilerine geçim kapısı yapmış.


 
Geçim kapısı olan tek ağacı kalmamış...

Bir diğeri, yanan ağaçlardan çok, yok olup giden bitki örtüsünün üzüntüsünde.

Çünkü dağdan topladığı kekik, fesleğen, naneyi kurutup, küçük paketler yaparak pazarda satıyormuş.

Ağıdın ardından gelen iç çekmesine benzer hıçkırıklı ses tonuyla hayıflanmasını sürdürdü:

“Giden sadece ağaçlar değil, bize şifa olan, hastalandığımızda iyileşmemizi sağlayan otlarımız, arılarımız, ballarımız da gitti... Söndürmediler, yanmasını beklediler...”

Ardından bedduası geldi...

“Bana diyor ki emir gelmedi su sıkmam için. Ne emri. Ben 80 yıldır burada yaşıyorum, yangınla savaşın emri mi olurmuş?”

 

KADINLARIN KANAATİ


Bütün bunlar doğrudur yanlıştır, tartışmanın ötesinde bir durum var; dağ köylerinin hepsinde bu söyleme dayalı bu kanaat oluşmuş.

Özellikle de kadınlarda...

Siz ne kadar nem oranı çok düştü, "sadece bizde değil, Avrupa'nın birçok ülkesinde de benzer yangınlar var" deseniz de kanaati oluşmuş, dinleme taraftarı değil...

İYİ Parti lideri Meral Akşener ile birlikte gezdiğimiz, kıvrımlı yollarından geçip köy meydanına ulaştığımız her köyde yakınma aynıydı.

Çökertme’de de Mazı’da da; Bozalan, Türkevleri köylerinde de aynı cümle tekrarlandı...

İçlerinden birine, “Neden yanmasına izin versinler” diyecek oldum, bana öyle bir baktı ki, ikinci sorumu sormaya cesaretim kalmadı.

Dolayısıyla öyle ikna olacak durumları da yok, çünkü yangını bizzat yaşamışlar...

Her yerde önce kadınlar söze girdi, ardını muhtarlar ve erkekler getirdi.

Bozalan Muhtarı Dursun Kayhan, yıllarca orman yangını ile karşılaştıklarını, ilk kez böyle bir uygulama gördükleriniz belirterek başladı.

Bu olaya kadar bir yangın olduğunda jandarma ve orman muhafaza, köyün güçlü erkeklerinden destek ister, onlar da evde kazma kürek ne varsa yüklenir gider, Orman’ın arazözlerinin de desteği ile söndürürmüş.

Bu kez öyle olmamış...

“Bizi yangının üstüne sürmediler, köyü terk etmemizi istediler...”

Akşener, anlatılanlara anlam verememiş halde dönüp bir daha sordu.

Gittiği her köyde aynı cümleyi işittiğini belirtti; muhtar yaşadıklarını tekrar anlatırken, köy meydanına doluşmuş kadınlar, “Aynen öyle oldu...” diye kendisini tasdik ediyordu...

 

EVİM YANAYDI, ZEYTİNLİK DAHA İYİSİNİ YAPTIRIRDI


Yaşının 65 olduğunu belirten kadının, yöre şivesiyle söylediği şu sözler ise gizleyemeyeceğim şekilde ağlamama neden oldu:

“Keşke evim yanaydı da zeytinlik yanmayaydı. Zeytinlikten aldığımla ben o evin daha iyisini yapardım... Ama zeytin gitti, şimdi 10 yıl ne yiyip içeceğim... Nasıl geçineceğim. Orman ekmek teknemdi. Ocağım yandı, ocağım...”

 

SEL KORKUSU


Hemen hepsinin bir korku bir de kaygıları var...

Ancak bu coğrafyada yaşayanlar ne demek istediğini anlar.

Çünkü, bölgeye bırakın bardağı, varilden boşalır gibi yağmur yağar...

Bazen 3 günden fazla sürer...

Seli ve heyelanı ise bodur bedeniyle makiler engeller...

Şimdi sele kalkan olacak tüm makiler yanmış; yağmur mevsimi de gelmek üzere...

Bu kez selin vuracağından korkuyor; çıplak kalmış tepelerin eteğinde nasıl önlem alacağını da bilmiyor...

Kaygıları ise yanan yerlerin yapılaşmaya açılacak olması...

Gerekçeleri de bırakın uzağa gitmeyi, en yakın tarihte tanıklık ettikleri 2006 yangısı sonrası yaşananlar.

O tarihte yanan yerlerin ağırlıklı bölümüne büyük oteller yapılmış...

Bugün de aynısının olacağından endişe ediyor.

Hemen belirteyim, bu öfke karşısında buna girişen altında kalır.

İnanmayan orman köylerindeki kadınları gidip bir dinlesin...

Ne demek istediğimi anlarlar...

Çünkü cennet gibi yeşillikten geriye kap kara toprak kalmış.

Her sabah kalktığında mis gibi ciğerine çektiği oksijenin yerini, duman kokusu sarmış.

O insan ciğerine çektiği o kokuyu bir daha unutmaz ve o köyleri yaşadığı sürece de imara açtırmaz.

Aç kalır ama o ormanı yapılaştırmaz.

Çünkü yapılaşan ormanların kendisine hiçbir şey getirmediğini yaşadıklarıyla görmüş.

Aynısını bir daha yaptırmaz...