Eskiden her sabah haberleri takip ederdik, acaba bugün neler oldu?
Hangi belediyeye operasyon yapıldı, nereye kayyum atandı diye.
Kimlere gece yarısı baskını yapıldı, kaç kişi gözaltına alındı, kaç tanesi tutuklandı?
Şimdilerde 24 saat gözümüz sosyal medyada; merakla, endişeyle bekliyoruz gelecek kötü haberleri.
Aslında günlük yaşamımızı derinden olumsuz etkileyen, ruh dünyamızı alt üst eden bu kötü haberler belki de bir sonun başlangıcı, baharın müjdecisidir, kim bilir.
“Dağlarına bahar gelmiş memleketimin “demiş ya ozan, elbet Silivri’nin demir kapılarından içeri de süzülür bir gün.
Mahpusluk zor iştir.
Hele ilk günler, bir ağrı saplanır karnına, nefes almakta zorlanırsın.
Sanki midene kramp girmiştir, hava soğuk olmasa da üşürsün.
Daha çok da yüreğin üşür, sevgi dolu yüreğin.
Hele de suçsuz olduğuna inanıyor, bir haksızlığa uğradığını düşünüyorsan.
Bırakın günleri, saatler geçmek bilmez.
İştahın kesilir ilk günler, uzaklara dalar gözlerin hep, boğazında bir yumru.
Bağırmak istersin, sesin çıkmaz.
Duvarları yumruklarsın hırsından, duyan olmaz.
Zor iştir mahpusluk,
Hele de belirsizlik varsa, sonu bilinmez karanlık bir yolda yürüyor gibi olursun.
Ama nereye baksan duvar, sanki onlarda üstüne üstüne gelir.
Alışırsın sonra bulunduğun yere de içinde bulunduğun duruma da.
Giderek sevdiklerinin özlemi sarar bedenini.
Cam bardakta bir bardak sıcak çayı özlersin, kuru fasulye üstü bulgur pilavını bile.
Daha bir duble rakıya sıra gelmemiştir, bir dilim kavun, yanında beyaz peynir.
Günler geçtikçe özgürlük ateşi yakar her bir yanını, belki de bir türkü tutturursun usuldan.
Zamanla alışırsın tutsak yaşamaya.
Sürekli gözetlenmek, idari yasak ve baskılar.
Öfke nöbetleri gelir bazan, ağız dolusu sövemezsin.
Hava soğuk olmasa da mahpushanenin duvarları soğuktur, gardiyanlar soğuk bakar insana. Görüş günlerini beklemeye başlarsın, bir dost yüzü, sevdiklerinden gelen mektuplar ısıtır yüreğini.
Ama her şeye rağmen dinmez yüreğindeki iç sıkıntısı.
12 Eylül dönemlerinde toplu koğuşlarda kalma şansımız vardı, hele de kavga arkadaşların, yoldaşların da varsa aynı koğuşta, daha çekilir olurdu mahpusluk günleri.
Cezan da kesinleşmişse biraz daha rahatlarsın.
“Sayılı gün tez geçer” olurdu tesellin.
Şimdilerde mahkum ve tutuklu sayısı arttı, cezaevleri arttı, baskı ve hukuk dışı uygulamalar arttı ama
umudumuz da, gelecek güzel günlere olan inancımız, zulme olan direncimiz de arttı.
Hepinizin bildiği bir projenin sonucu, iktidar İstanbul’u kuşatmak istiyor.
Esenyurt’tan başlayan fırtına, Beşiktaş’ı, Beykoz’u, Şişli’yi, Beylikdüzü’nü de aldı içine, Saraçhane’ye kadar ulaştı.
Bir yandan İmralı görüşmeleri sürerken, diğer yandan dünyanın en büyük metropollerinden İstanbul’un
Büyükşehir Belediye Başkanı ve en yakın çalışma arkadaşları önce gözaltına alındılar, sonra da tutuklanıp cezaevine gönderildiler.
Pazar günü yapılan önseçim sandıklarından tutuklu Başkan Ekrem İmamoğlu’na 15 milyon oy çıktı. Her akşam milyonlarca insan dayanışma mitinglerinde bu haksızlığa, hukuksuzluğa karşı direniyor.
Gençler, üniversite öğrencileri demokratik gösteri haklarını kullanıyorlar.
Tepkinin bu kadar büyüyeceğini kestiremeyen iktidar şimdi telaş içinde!
Ekonomi dibe vurmuş, emekli ucuz ekmek kuyruğunda, çiftçi perişan, işçiler açlık sınırında hak mücadelesinde, gençler geleceğini arıyor.
Kadına ve çocuklara yönelik şiddet, taciz ve cinayetler korkunç boyutlara ulaşmış.
Uluslararası desteğini de yitirmiş iktidar; bırakın itibardan tasarrufu, giderek siyasi itibarını da koruyamaz hale gelmiş.
Mevcut düzene karşı olan halkın iradesine rağmen iktidarda kalmanın mümkün olamayacağını bu iktidarda anlayacak. Ve yurdun dört bir yanında esen özgürlük rüzgarı tüm yasakları ve duvarları yıkıp geçecektir.
Arkanda milletin desteği, milyonların oyu var sevgili başkan, yüreğin kararmasın.
Memleketimin dağları gibi Silivri’ye de bahar gelecek bir gün.