SİYASETTE TAŞLAR YERİNE OTURMUŞ DEĞİL

  • Nevavprestij

Zamanında bile yapılsa bir yıldan az bir zaman kaldı seçimler için..

Tüm siyasi partiler hayli zamandır seçim atmosferine girdi ve çalışmalarını yoğun bir şekilde sürdürüyor.

 

Şu anda seçimleri etkileyecek üç siyasal odak var.

 

Halen iktidarda bulunan AK Parti ve MHP’nin içinde bulunduğu Cumhur ittifakı.

 

Bu ittifaka Büyük Birlik Partisi ve koşulsuz olarak Vatan Partisi de destek veriyor.

 

İkinci odak Millet İttifakı.

 

Sosyal Demokrat olduğu iddiasında bulunan Kılıçdaroğlu’nun CHP si ve solda olmayan, muhafazakar, liberal, milliyetçi ve de bir kısım ülkücülerin yer aldığı 5 sağ parti.

 

Üçüncü yol olarak da adlandırılan HDP nin başını çektiği, henüz tam olarak adı konmamış demokrasi ittifakı.

 

Aslında tüm bu siyasi iş birliklerine ittifak demek te pek doğru değil.

 

Çünkü birbirleriyle pek ortak yanları olmayan, yapılacak ilk seçimlerde mevcut tek adam iktidarını indirip, yerine geçmek isteyen bir seçim iş birliği.

 

Bu mevcut ittifakların dışında kendilerine siyaset sahnesinde yer edinmek isteyen kişi merkezli kimi partilerin de seçim yarışında yer alacak olması nedeniyle tarihimizin belki de en renkli ve de en önemli seçimine tanık olacağız.

 

Siyasi partiler kuşkusuz iktidarı hedefler.

En azından kitlelerini bu hedefe yönelik olarak örgütler ve peşlerinde sürükler.

Ancak varılmak istenen hedeften daha önemli olan siyasi partilerin toplumun hangi kesimini temsil ettiği ya da kimler tarafından desteklendiğidir.

 

Geçmişte milliyetçi-muhafazakar-liberal ve hatta kimi sol kesimlerde destek gören, 20 yıldır ülkeyi yöneten ama an itibariyle yönetememe aczi içerisinde ülkeyi sonu belirsiz karanlıklara sürükleyen AK Partinin kimleri temsil ettiğini bilen var mı?

 

Geçmişin Anavatan partisi gibi her görüşü içinde barındıran ana muhalefet partisi CHP, hangi sınıfsal ya da sosyoljik tabana oturuyor?

 

Son zamanlardaki seçim iş birliği politikalarında başarılı olduğunu kabul etmemiz gereken Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nu cumhurbaşkanlığına layık görmeyenler bu partide.

Onun Alevi kimliği üzerinden yıpratılmasına çanak tutanlar yine aynı parti içerisinde fırsat kolluyorlar.

Hiçbir önkoşul olmadan geçtiğimiz yerel seçimlerde CHP’ye destek veren HDP’yi terörist olarak tanımlayan, iki yüzlü politikaların sahipleri hala parti içerisinde çok etkili konumdalar.

Kimileri de mahcup, utangaç tavırlarla sürekli HDP ile aralarına mesafe koyarak ama onun desteği olmadan iktidar olunamayacağını bildikleri için ara sıra suya tirit açıklamalarla vaziyeti kurtarmaya çalışıyorlar.

İYİ Parti, kısa zamanda en çok oyunu artıran parti olarak Millet ittifakı içerisinde pazarlık şansını artırma peşinde.

Siyasi yelpazenin merkezinde bulunan boşluğu doldurmaya aday olsalar da içlerindeki eski ülkücülerin milliyetçi söylemleri kimi zaman ırkçı ve şoven tavırlara dönüşebiliyor.

 

Meral Akşener katalizör olmaya çalışsa da HDP konusunda politikasını netleştirmeyen bir İYİ Parti zaman içerisinde sağa kaymaya mahkum görünüyor.

Bu durumda İYİ Partinin hangi sosyal kesime hitap ettiğini ya da yaslandığını anlayabilmek pek mümkün görünmüyor.

 

HDP, PKK ile birlikte anılmak ve sürekli olarak siyaset dışına itilmeye çalışılmasından rahatsız, kendisini doğru ifade edebilme mücadelesi veren, kitle tabanı en sadık parti.

Ağırlıklı olarak Kürt seçmenlerin destek verdiği HDP için yoksul ve emekçi kesimlerin ilgi gösterdiği bir parti diyebiliriz ama sınıfsal olarak kimleri temsil ettiği konusu netlik kazanmış değil.

 

Aslında bu konuda en net ve açık parti, Türkiye İşçi Partisi.

İdeolojik parti kimliğinden sıyrılıp yoksul halkın ve emekçilerin  

partisi olma yolunda çok önemli bir aşama gösteren TİP, özellikle de genç seçmenler nezdinde azımsanmayacak bir desteğe sahip.

 

Yukarıda yapmaya çalıştığım tespitlerden yola çıkarak şunu söylemek mümkün.

 

Türkiye’de henüz siyaset gerçek renklerine bürünmüş değil.

Siyasi partiler gerçek kimliklerine kavuşmuş değil.

 

Öte yandan seçmen de siyasi tercihini belirlerken eskisi kadar katı ve tutucu davranmıyor.

Ekonomik ve sosyal politikaları birbirlerine yakın partiler arasında akışkanlık bir süre daha devam edecek gibi görünüyor.

Seçimler sonrası mevziler yeniden belirlenecek, siyaset yapma biçimleri ve siyasetin dili değişecek, siyasi partiler halkın ilgi ve beklentilerine uygun politikalar çerçevesinde kendilerini yenilemek zorunda kalacaklar.

En önemlisi de her şeyi kendinden menkul gören, nevi şahsına münhasır kişi odaklı partiler tarihin çöplüğünde yok olacak.

Çünkü artık mücadele emeğiyle geçinen yoksul ve dürüst kitlelerle, bu kitlelerin çaresizliğini fırsat bilerek halkı iliklerine kadar sömüren kapitalist sistem ve onun yandaşları arasında olacak.