Muğla’nın Bodrum İlçesi’nde bulunan inşaat işçileri zor şatlarda yaşamlarını sürdürüyorlar. İşçilerin kaldığı çoğu koğuşta elektrik ve su bulunmuyor. Haftada iki veya üç kez banyo imkânı olan işçiler, salgına rağmen 10’ar kişilik koğuşlarda kalıyor.
Selçuk Arslan - Türkiye’nin “Tatil cenneti” olarak tanımlanan Bodrum’da inşaat işçileri cehennemi aratmayan koşullarda yaşıyor. İnşat sezonun başlamasıyla Bodrum’a gelen işçiler elektriksiz, susuz ve hijyenik olmayan koğuşlarda yaşamlarını sürdürüyorlar. En ucuz ev kirasının 5 bin TL’yi aştığı Bodrum’da işçiler için ev kiralamak lüks bir ihtiyaç. Üstelik milyon dolarlık evler inşa eden o işçiler barınabilecekleri bir ev bile bulamıyorlar.
Kiralık ev bulamayan ve işverenlerce barınma imkânı sağlanmayan işçiler işçi koğuşları kurarak barınma sorununu çözme gayreti içine girmiş durumdalar.
Bodrum yarımadasında ne kadar derme çatma, yıkık dökük bina varsa işçiler o alanlara yönelmiş durumda. İşçilerin tercihleri ise başta Gümbet, Ortakent ve Yalıkavak mahallesi ile Yalıkavak Sanayi bölgesi. Çoğunlukla Ağrı ve Van’dan gelen işçiler, zorlu şartlarda bakımsız koğuşlarda kalıyor. İnşaat sezonunda binlerce kişinin kaldığı bu koğuşlarda, yazın ise bu rakam yarıya iniyor. Çoğu koğuşlarda elektrik ve su bulunmazken, işçiler tankerlerle taşıdıkları sular günlük ihtiyaçlarını karşılıyorlar. Koğuş olarak kullanılan konteynerlerin maliyeti her ne kadar işveren taşeron firmalar tarafından karşılansa da çoğunlukla işçi ücretlerinden kesiliyor.
TOPLAMA KAMPI GİBİ
Tatil cennetinden işçi cehennemine tanıklık etmek istedik. Soluğu ise Bodrum’da son yılların gözde mekânı haline gelen, İstanbul sermayesine ve sosyetesine ev sahipliği yapan Yalıkavak bölgesinde aldık. Gösterişli villalar, deniz manzaralı rezidanslar ve milyon dolarlık evlerin olduğu caddelerden geçerek işçi koğuşlarına vardık. Burada kalan işçilerin çoğu lüks dairelerin yapıldığı bir projede çalışıyorlar. Geriye kalan işçiler ise günlük olarak Bodrum’un çeşitli mahallerinde yapımı devam eden farklı projelerde çalışmaktalar.
Şehrin zenginlik kokan atmosferinden bir hayli uzak bir yamaca kurulmuş koğuşlarda bizi karşılan ise işçi koğuşlarının aşçısı oldu. İşçiler biri mutfak olmak üzere 8 konteynerin bulunduğu bir ortamda barınıyorlar. Kampta toplam 70’ten fazla işçi kalıyor. Her bir işçi koğuşunda ise 10 kişi kalıyor. Hem kampta hem de koğuşlardaki bu sayı zaman zaman artıyor veya eksilebiliyor.
Konuşların kapısını açtığımızda ise karanlıkta sabanın başına üşenmiş sınmaya çalışan işçileri ve hemen yanı başında kurulmuş sofrada yemek yiyen işçilerle karşılaştık. Elimdeki fotoğraf makinasını gören işçiler ilk anda tepkisiz kalsalar da akabinde sofralarına ortak etmek istediler. 8 derece soğukta iki kaşık sıcak yemek ve sobanın sıcaklığı onlara iyi gelmişti işçilere.
HAFTADA 3 VEYA 4 KEZ BANYO YAPIYORLAR
Soba başında sıcak bir muhabbete giriştik ve ben koğuştaki yaşamlarına ilişkin sorular sormaya başladım. İlk olarak gözüme takılan konteynerin üzerindeki brandayı sordum. Konteynerin eski olduğunu, bu nedenle yağmurlarda su aldığını ifade eden işçilerin, bunun için branda örttüklerini öğrendim. Konteynerin, köşelerinde yine çatlaklar oluşmuş tahtalarla kapatılmış. Dışardaki soğuk havayı olduğu gibi içeride his ediyorsunuz. Kurulmuş olan soba ise ancak yakın çevresini ısıtabiliyor. O yüzden tüm işçilerin ilk tercihi soba başı oluyor soğuktan korunmak için.
İkram edilen çayımızı duyumlarken sormaya devam ediyorum. Sorularıma verilen cevaplara göre koğuşlarda en büyük sorun su ve elektriğin olmayışı. Su sorununu tankerle çözen işçiler, elektriğe kalıcı bir çözüm bulmuş değiller. Seyyar olarak alınan elektrik sık sık kesiliyor veya çoğu zaman da verilmiyor. Günlük 12 saat çalışan ve kir içinde kalan işçiler için günlük banyo yapmak neredeyse imkânsız. İşçiler haftada 3 veya 4 kez banyo yapıyorlar. Banyo ise koğuştan 5 metre uzakta derme çatma bir yapı. Soğuk havada hasta olmayı göze alan işçiler haftanın birkaç gününde buldukları sıcak su fırsatını değerlendirerek banyo yapıyorlar. Banyonun hemen yanında ise kurulan çamaşır makinesi sayesinde işçiler kirli elbiselerini yıkıyorlar. Yemek sonrası soba başında toplanan işçiler çaylarını yudumladıktan sonra yatmak için odalarına çekildiler. Her bir oda 10 yakın kişi kalıyor. Odaların kapasitesi ise 5 kişilik. Bu pandemi şartlarında hasta olmamaları ise tam anlamıyla bir mucize.
“BU ŞARTLAR YAŞAMAYA MECBURUZ”
Van’dan çalışmaya gelen Bahattin Demir, çalışmak zorunda oldukları için bu koşullarda barınmaya razı olduklarını dile getirdi. Ev kiralamak istedikleri halde ev bulamadıklarını belirten Demir, barınma şartlarını “Çalışma koşullarımız kadar barınma şartlarımız da iyi değil. 25 seneden bu yana inşaatta çalışıyorum. Koşullarımız daha önce böyle köktü değildi. Gördüğünüz üzere barınma alanımız hijyenik değil. Elektrik ve suyumuz yok. 3 günde bir veya haftada iki kez banyo yapabiliyoruz. Sayımız sürekli değişiyor. Her koğuşta en az 10 kişi kalıyor. Kiralık ev aradım ama bulamadım. Bulduklarımız da oluyor fakat bize vermiyorlar işçi olduğumuz için. Bizler de bu şartlar yaşamaya mecburuz. Milyonluk evler yapıyoruz fakat başımızı sokacak bir ev bulamıyoruz. Bu durum bizleri üzüyor.” sözleriyle anlattı.
Mevlüt Demir de kışın soğuk, yazın ise kavurucu sıcakların hayatlarını katlanılmaz hale getirdiğini aktardı. Soba başındaki koyu sohbetimiz esnasında Demir, aniden duygulanıyor. İşçilere değer verilmediği için duygusallaştığını söyleyen Demir, “Gündüzleri zorlu koşullarda çalışıyoruz. İşçilere bir değer verilmiyor ama üreten biziz” diyor.
Pandeminin devam ettiğini hatırlatan Demir, “Barınma koşullarımız oldukça zor. İmkanlarımız doğrultusunda düzeltmeye çalışıyoruz. Bu barakayı kendi imkanımızla oluşturduk. Akşam yorgun gelip burada yemek hazırlıyoruz. Çoğu zaman yemek yapamıyoruz. Geçtiğimiz gün yağan yağmur nedeniyle her taraftan su aktı içeriye. Dışardaki tüm soğuk hava içeriye giriyor. Banyo yapma şansımız çoğu zaman olmuyor. Hijyenik ortamlarda kalmıyoruz. Çalışmak zorundayız ve her türlü riski de alıyoruz” sözleriyle barınma koşullarını anlattı.
15 METREKAREYE 3 BİN TL
Buradaki sohbetimiz tamamladıktan sonra işçilerin tercih ettiği bir diğer bölge olan Yalıkavak Sanayi’ye geçtim. Burada kalan işçilerin bir kısmı asgari ücret ile büyük firmaların projelerine çalışırken bir kısmı ise taşeron firmaların daha küçük projelerinde çalışıyor. Yağ ve mazot kokan küçük çaptaki saniye girdiğimde beni karşılayan Iğdırlı inşaat işçisi Tahir Kızıltaş oldu. Zaman kaybetmeden sohbetimize başladık. 50 yaşında olan Kızıltaş da barınma şartlarında şikayetçi. 15 metre karelik bir dükkânı kiralayan Kızıltaş ve arkadaşları, aylık 3000 TL kira veriyorlar. Sohbetimiz esnasında aile özlemi çektiğini belirten Kızıltaş, “Türkiye’nin bir ucundan diğer ucunda geldik. Fakat yaşadıklarımız bizi mutlu etmiyor. Ne iş koşullarımız ne de barınma şartlarımız. Aldığımız ücretler düşük giderlerimiz ise fazla. Biz üreten işçiler olarak hak edilen değeri görmüyoruz. Koşullar el vermiş olsaydı ailemizle olmak isterdik. Onları da getirip daha insanı şartlarda barınmak isterdik. Fakat imkânsız en düşük kira 5 bin TL. Bizlerde zenginler gibi ailelerimizle olmak isterdik” dedi.
Koğuşlarının hijyenik olmadığını ifade eden Kızıltaş, hastalık riskiyle karşı karşıya olduklarının altını çizdi. Koğuşun ısınma sorunu soba kurarak çözen Kızıltaş ve arkadaşları. Odun bulamadıkları için çoğu zaman soğukta kalıyorlar. Diğer koğuşlara göre şanslı olan Kızıltaş ve arkadaşlarının düzenli akan bir suyu ve yanan bir elektriği var. Bu koğuşlarda da banyo sorunu var ve işçiler banyo yapmaya hasretler. Sohbetimizin sonunda Kızıltaş’ın ifade ettiği tek isteği ise insanı barınma ortamının sağlanması için önlemlerin alınması oldu.