8 yıl önce attığı bir sosyal medya mesajı yüzünden 5 yıla yakın ceza verilen ve bu cezası da onandığı için bugün infaz işlemleri gerçekleştirilen CHP İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu bir kez daha tokat gibi bir mesaj verdi. “Düşmanlık sizde kalsın, eleştiri hakkı bende!”
Bir kişi ya da kurumun yaptığı hukuksuz bir uygulamayı ya da yanlışı eleştirmek için hakaret yahut küfür gerekmiyor.
“Düşmanlık sizde kalsın, nereden gelirse gelsin yanlış olanı eleştiri hakkı bende. İftira, hakaret, küfür, yalan dolanla iş yapanlara düşmanlık edersem eğer size benzerim ki hayatta en korktuğum şey bu olsa gerek. Canlı, doğa ve vatan sevgimi ölçmeye ise ne aklınız ne de ufkunuz yeter.”
Silivri’ye giderken söylediği bu sözler aslında ders niteliğinde!
Tabi! Anlayana…
Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ın okuduğu bir şiir yüzünden ceza alıp hapse atılması nasıl doğru değilse bugün gerek Canan Kaftancıoğlu’nun gerekse diğer kimi yazar ve gazetecilerin şiddet içermeyen fikirlerinden dolayı yargılanması ve sonunda cezalandırılması ülkemiz adına gerçekten onarılması çok zor bir ayıptır.
Demokrasinin tüm kurum ve kurullarıyla işletilmediği bir ülke olsa da Türkiye halkı bu tür uygulamaları hak etmiyor.
Asgari ücretin açlık sınırının altında uygulandığı, yaklaşık 20 milyon insanın düzenli bir işe sahip olmadığı ya da tamamen işsiz olduğu, çiftçinin tarlasını işleyemez, emeklinin evine ekmek götüremez duruma düştüğü, gençlerin bırakın umutlarını, hayallerinin yok edildiği bir ülkede dikkatleri bu sorunlardan uzaklaştırmak adına yapılan algı operasyonları da artık halkta karşılık bulmuyor.
Yarın (1 Haziran günü) İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu’nun da duruşması yapılacak.
Büyük metropollerde belediyeleri kaybetmiş olmayı bir türlü hazmedemeyen iktidar ve yandaşları bir biçimde neredeyse intikam peşinde koşuyor.
Barış ve huzura her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduğumuz şu sıkıntılı günlerde bir yandan muhalefet liderlerine ve belediye başkanlarına yönelik karalama, itibarsızlaştırma çabalarına hız verirken öte yandan tamamen hukuksuz olarak sanatçılara ve kültür insanlarına yönelik yasak ve baskılar sürüyor.
İktidarın bunu yapmasını bir yanıyla anlamak mümkün de kendini demokrat, devrimci gösteren kimi kesimlerin bu yasak ve baskılara karşı sessiz kalmaları ve hatta kimilerinin neredeyse onaylamasını anlamak hiç mümkün değil.
Bakanının özel okul sahipleri içerisinden ya da onların onay verdiği kişiler içinden atandığı bir eğitim sistemini sorgulamak yerine suçu öğretmenlerde arayan, özel hastane sahibi birinin bakanlık yaptığı Sağlık sistemindeki yanlışlardan neredeyse sağlık emekçilerini sorumlu tutmaya kalkanların sözüm ona muhalefet yaptığı ülkemizde gerçek demokratların işi gerçekten çok zor.
Birçoğu sosyal sorumluluk projelerinde ücretsiz yer almasına karşın, onların sahne almasını engelleyen yasakçılara karşı çıkmak yerine onların ne kazandığından yola çıkarak ülkemizi tek adam iktidarıyla yönetenlerin yanında yer alan sözde demokratlar, iktidar mensuplarından daha çok zarar veriyorlar.
İktidarı anlamaya çalışıyorum.
Çünkü onlar Necip Fazıl’dan sonra halkta karşılığı olan kültür insanı, bilim insanı, sanatçı yetiştiremediler.
Daha doğrusu yetiştirmek de istemediler.
Sanat ve bilim yaratıcılık ister.
Onların gözünde tek yaratan olduğu için yaratıcı fikirlere de üreten sanatçılara da karşı oldular.
Kendi ideolojik bakış açıları, yaşam felsefeleri açısından baktığımızda onların penceresinden bu durumun bir izahı olabilir.
Ama “bu işi parayla yapıyorlar” diyerek sağlık çalışanlarının, eğitim emekçilerinin verdikleri mücadeleyi küçümseyen, itibarsızlaştırmaya kalkanlara ne demeli?
Büyük bölümü açlık sınırında maaş alan kamu görevlilerinin aldıkları parayı bile onlara çok görenlere inat, pandemi döneminde özellikle de sağlık çalışanları; canları pahasına insanlık için mücadele ettiler.
Kültüre, sanata ve sanatçılara yönelik baskı ve yasakların hiçbir makul gerekçesi olamaz.
Dil, din, etnik köken ya da giyim-kuşamları üzerinden sanatçılara yasak getirenler kadar bu yasaklamalara alkış tutan, sessiz kalanlar da en az yöneticiler kadar bu ilkel tutuma ortak sayılırlar.
Sanat, kültür evrenseldir.
Hangi dilde, hangi sözlerle söylenirse söylensin, hangi renklerle yapılırsa yapılsın sanatçıya yasak getirmek çok ilkel bir yaklaşımdır.
Demokrasiye inanan herkes ülkemizin aydınlık geleceği adına bilim ve kültür insanlarına, yazarlarına, sanatçılarına sahip çıkmak, yasakçı zihniyetin karşısında dik durmak zorundadır.